Kadına karşı şiddeti önlemek amacıyla imzalandığı söylenen, “Feminist felsefenin” ve LGBTIQ+’nın ruhuna uygun olarak hazırlanan İstanbul Sözleşmesi, uygulanmaya konulduğu 2014 tarihinden itibaren kadına karşı şiddeti azaltmamış, aksine, aile içi şiddeti çok ciddi bir şekilde artırmış ve aileyi adeta savaş alanına çevirmiştir.
Râbbani lütûf Allâh (c.c.)’un dünyada mü’min ve kâfir için eşit olarak onların yaşamlarını idame ettirecek imkânları hazırlamasıdır. Râbbani lütûf iki kategoriye ayrılır. Birincisi insanın gayri ihtiyari olarak faydalandığı lütûftur.
Bu soruya Merhum Yusuf Kandehlevi (r.âleyh)’in cevabı: 1960’larda Hindistan’da büyük bir ekonomik kriz yaşanır. Temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları hiç görülmemiş bir şekilde artar. Eşyalardaki pahalılık artık halkın dayanamayacağı bir duruma gelir. Halk, “Hayatüs Sahabe” kitabının müellifi Yusuf Kandehlevî (r.âleyh)’in yanına gelip bu durumu şikayet ederek pahalılıktan ve fiyat artışından yakınır.
İbn Ömer (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu anlattı:. ”Bir kimse, halkın yiyecek maddelerinde ihtikâr (karaborsa) yolunu tutarsa, Allâh (c.c.)’dan uzak kalır. Allâh (c.c.) da ondan uzaktır.” Saîd b. Müseyyeb (r.a.), Ömer b. Hattab (r.a.)’den naklen Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu anlattı. “Câlib rızıklanır; muhtekir (karaborsacı) mel’undur.
İslâmiyet, diğer dinlerden farklıdır. İslâm dininin, başka din ve kültürlere uygun olması beklenemez. Aksi halde yeni bir dine gerek kalmazdı. Resûlullâh (s.a.v.)’in, gayr-i müslimlere muhâlefet edip yepyeni bir nizâm getirmesi, Yahudilerin de dikkatini çekmiş ve “Bu adam bize muhalefet etmedik hiçbir şey bırakmadı” demek zorunda kalmışlardır.
Sanal âlem (internet), meçhule attığımız kement. Onu avcumuzun içine alacağımızı sandığımız anda onun tarafından yutuluyoruz. Makine uygarlığında merhamet yoktur. Teknolojinin bize dayattığı hızlı olma zorunluluğu, bilişsel yeteneklerimizi zayıflatıyor. Kısa dönem hafızamız zedeleniyor.
Ehl-i Sünnet yolunun önemini gâyet iyi bilen İslâm düşmanları, İslâm’ı dışarıdan yıkmayı başaramayacaklarını anladıkları için münâfıklar vasıtasıyla İslâm’ı içten yıkmaya çalışmaktadırlar. Ancak bunda da başarılı olamayacaklardır.
Evliyânın en büyüklerindendir. Babası Muhammed Behâeddîn-i Veled Hazretleri Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in rüyâda medhettiği ve “Sultânü’l-ulemâ= Âlimlerin sultânı” ismini verdiği pek kıymetli bir âlim ve evliyâ idi. Hz. Ebû Bekir Sıddîk (r.a.)’in soyundandır.
Müslüman Türk Toplumuna Batı eksenli dayatılan “ılımlı İslam sapkınlığı” ve “tesettür meselesindeki sapmalar ve ailenin dejenerasyonu” henüz ehl-i imân ve vicdan sahiplerince tam olarak farkedilemedi. Ya da farkedilse bile, durumu ilan edebilecek sorumluluk sahibi yürekli, imân ehli yazar çizere, lokal ve cılız sesler dışında, bugüne kadar pek rastlanmadı.
Erkeklerin hanımları üzerinde hakları olduğu gibi, hanımların da erkekleri üzerinde hakları vardır. Erkeklerin bu hakları gözetmeleri lâzımdır. Hanımı ile güzel huylu, güler yüzlü olmalıdır. Allâhü Teâlâ: “Onlarla iyi hayat sürün” (Nisâ s. 19) buyuruyor.
Bilgisayarın ve internetin bize sunduğu kolaylıkları inkâr edemeyiz, İnternet sayesinde aylarca sürecek bir araştırmanın süresi kısalır, istediğimiz bir bilgiye anında ulaşabilir, e-posta ile anında haberleşiriz.
1926 ve sonrasında aile hukukuna ait düzenlemeler, Avrupa’nın Hıristiyanlık-modernizm sentezini önemseyen milliyetçi iktidarların etkilerini taşıyordu. Avrupa’nın milliyetçi iktidarları için, evlilik toplumsal bir değere haizdi.
Güya Hz. Alî sevgisi adı altında Şia’nın Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Âişe (r.a.e.) düşmanlıkları bilinen bir vakıâdır. Hz. Ömer’e söven birini işittiğinizde ona hangi Ömer’i kast ediyorsun diye sorun? Kastettiğin Hz. Alî (k.v.)’nin oğlu olan Ömer mi? Yoksa Hz. Alî (k.v.)’nin oğlu Hz. Hüseyin (r.a.)’in oğlu olan Ömer mi?
Erkeklerin mahremi olmayan kadınlara, kadınların da mahremi olmayan erkeklere belli ölçüler dışında bakmaları caiz değildir. Buna göre aralarında birbirinin mahremi olmayan kadınlar ve erkekler bulunan insanlar, birbirlerini görmeyecek şekilde ayrı ayrı yerlerde oturacaklardır.
Dijital araçların ve internetin kendi içerisinde barındırdığı çocuk ve gençlerin maruz kaldığı riskler; sanal alemde şiddet, alkol, madde bağımlılığı ve cinsellik ile ilgili çok sayıda kötü misâl teşkil eden içerikler mevcuttur.
Kişilerin derece ve makâmlarını bilen Allâhü Teâlâ olduğu için mensup olduğu zatın makâmını tayin etmek ve tahmîini olarak falan zat kutb-u zamandır veya gâvsdır demek doğru değildir. Bir şey hakkında âyet, hadîs vârid olmamış ve icmâ-ı ümmet de yoksa onun hakkında hüküm yürütmek hele “falan zât her hâlimizi ve kalbimizden geçen her şeyi biliyor” demek asla câiz değildir.
Hayatı kolaylaştıran birçok şeyin yan tesirleri olabileceği unutulmamalıdır. Hatta bâzıları, “Acaba faydası mı çok, zararı mı?” diye insanı düşündürecek derecede, iki tarafı da kesen bir bıçak gibidir. İnternet, niyeti bozuk insanın elinde, korkunç bir silaha dönüşüyor.
Acaba bize hiçbir dayanakları olmadan soykırım yaftalaması yapan ABD, AB, Rusya ve diğerleri, hiç tarihlerine baktılar mı? Çünkü tarihin yazdığı kadarıyla bu ülkeler soykırım bataklığında yüzmekteler.
“FETÖ hıyaneti”nin asıl “gövde”si, İslamiyet’e yönelik operasyonların yapıldığı “hizmet ambalajlı hıyanet” dönemidir. Devlete ve iktidara yönelik olmadığı için mücadelede “milat” olamayan “dinlerarası diyalog” adındaki “Haçlı Saldırılar” karşılıksız kaldığı sürece, FETÖ ile mücadele de “geçici etkili narkoz” mesabesinde kalmaya mahkûmdur.
“Dünyanın neresinde olursa olsun kadın, yaşadığı kültürün ayrılmaz bir parçası. O yüzden uluslararası kadın dayanışması filan bana hep sakat gelmiştir. Bunun altında yine batı çıkışlı bir feminizm olduğunu düşünüyorum.” * Alev Alatlı
Günümüz bazı gençleri, “görücü usulü” ile evlenmeyi kendilerine yapılan bir saygısızlık olarak kabul ediyor. Evlenecek yaşa gelmiş gençler, hayat arkadaşlarını seçerken (kendi deyimleri ile) “tecrübelerinin elverdiği ölçüde “titiz” ve “hassas” davranmaya çalışıyorlar.