Müslüman müslümanın derdiyle dertlenmeli onun sıkıntılarına ortak olmalıdır.. Gazze, Doğu Türkistan, Arakan, Somali ve daha pek çok yerde müslümanlar zor durumdadır Teknolojinin getirdiği kolaylıklarla oralara yardım etmek daha kolay hale gelmiş durumda.
Ramazan Bayramımız mı, Kandilimiz mi, Kurban Bayramımız mı? Biz Muharremlerle, Martlarla başlayan yıllar da biliriz ki, hiçbiri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi efendi yıllardı. Memleketimize, herhalde, Beyoğlu’ndan giren, Haliç’i atlayarak Fatih’lere, Aksaray’lara, sonra Rumeli’ye ve Boğaz’ı aşarak önce Kadıköy’lere, Moda’lara ve sonra Üsküdar’lara ve oradan Anadolu’ya geçen bu bunak neyimiz olur:
Osmanlı Beyliği, sınır bölgesinde olması sebebiyle diğer beylikler gibi Selçuklunun mirasçısı olma lüksüne sahip olamamış; ilim ve kültür hayatının baştan inşa edilmesi gerekmiştir.
Şu dünya hayatında elde edilen lezzetler iki kısımdır. Birincisi, hissî lezzetler, İkincisi, hayalî lezzetlerdir. İki kısımdan her birinde insan bu lezzetleri elde etmek için gayret göstermez ve o zevkleri tatmazsa bu lezzetlerin farkında olamaz. Bu zevkleri tatmayınca da onlara karşı isteği az olur. Sonra bunları elde etmeye çalışır ve bunu da başarırsa onlardan haz duyar.
6 Rebîülevvel 604 (30 Eylül 1207) târihinde Belh’te dünyayı teşrîf ettiler. Muhterem babaları Mevlânâ Bahâüddîn Veled (k.s.) Hazretleri’nin kendi elleriyle yazdıkları bir vesîkaya göre Mevlânâ Celâleddîn Muhammed Belhî (k.s.) Belh’te altı yaşlarındayken bir Cuma günü komşu çocuklarıyla evlerinin damı üstünde koşuyorlarken çocuklardan biri, diğerine: “Gel, bu damdan şu dama atlayalım.” demiş.
Kendi iddialarına göre, raf ömrünü uzatmak, mikrop yüklerini azaltmak, olgunlaşmalarını geciktirmek için soğanlar, kökler, yumrular, taze meyve ve sebzeler, hububat, öğütülmüş hububat ürünleri, kabuklu yemişler, yağlı tohumlar, baklagiller, kurutulmuş sebzeler ve kurutulmuş meyveler, çiğ balık, kabuklu deniz hayvanları ve bunların ürünleri, kanatlı ve kırmızı et ile bunların ürünlerine radyasyon verilir.
İnsanoğlu bu dünyaya keyfine göre yaşaması için gönderilmemiştir. İnsanın boynunda kulluk halkası bulunmaktadır ve kıyâmet günü bu dünya yaşantısının hesabını verecektir. Dolayısıyla insan tüm hayatı boyunca bu gerçeği bilerek ve unutmayarak yaşamalıdır.
Şiîler, Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’i kötülemekle, dolaylı olarak İslâmiyeti ve Kur’ân-ı Kerîm’i kötülemişlerdir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’in toplanmasında herbirinin hizmeti olduğu gibi, İslâmiyeti bize ulaştıranlar da onlardır.
Beden yapısından ses tonuna, duygu dünyasından düşünce âlemine, sahip olduğu güçten suret ve şekline kadar birçok noktada erkekten farklı olan kadının sosyal hayatta kendisine yüklenen görev açısından erkekle eşit olması asla mümkün değildir.
Muhammed Es’ad Erbilî (k.s.) Hazretlerinin “1001 Hadis-i Şerîf” adlı eserinde Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)’e saygıda son derece dikkatli olmamız gerektiğiyle ilgili yer verilen hadislerden bazıları şunlardır;
Ademoğlunun yaratılışından itibaren hak ile batılın savaşı devam etmektedir. Şeytan ve şeytan uşakları, “geliştirilen” teknoloji ile insanoğlu üzerindeki planlarını adım adım gerçekleştirmektedir.
1. İlimden mahrum olmak; 2. Rızkın noksan olması; 3. Allâh (c.c.)’un zikrinden ve insanlardan, özellikle de hayırlı amel sahibi, ebrâr kişilerden uzaklaşmak;
Resûlullâh (s.a.v.)’e salı günü hakkında sual ettiler. Resûlullâh (s.a.v.):
Koloniler kurarak özellikle Afrika’daki sömürgelerinde büyük insan hakları ihlâlleri yapan Fransa’nın tarihindeki katliamlar, uluslararası kamuoyunun vicdanını rahatsız etmeye devam ediyor.
Ürkütücü keşfin haberi, geçenlerde ABD›den geldi. Amerika Birleşik Devletleri›nde kemik iliği nakli yapılan kişinin sadece kanında değil, göğsü ve kılları hariç tüm bedeninde donörün (organ vericisinin) DNA’sı tespit edildi. Daha beteri…
Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetimden her kim, benim sahih bir hadisimi yayar ve bu yaydığı hadisle bir sünnet diriltir ve bir bid’at ortadan kaldırırsa, işte o kimseye cennet vardır.” Ebû Bekir (r.a.) dedi ki: Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: “Kim, ben söylemediğim halde bana yalan söz isnat ederse veya emrettiğim bir şeyi kabul etmezse, cehennemdeki evine hazırlansın.”
Her konuda olduğu gibi İslâm’da ticaret ahlâkında da en güzel örnek tâbi ki Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizdir. Güzel ahlâkın en büyük numunesi olan Nebi (s.a.v.) Efendimiz İslâm’da ticaretin nasıl yapılması gerektiğini bizlere öğretmiştir.
Allâh (c.c.), Resûlullâh (s.a.v.)’in hanımlarıyla başkalarının ilişkilerinde kesin hükmünü hicab âyeti ile inzâl buyurmuştur. “Bir de O’nun zevcelerinden, lazım olan bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyiniz. Bu şekilde istemeniz, hem sizin hem de onların kalpleri için en temiz bir harekettir.” (Ahzâb s. 53)
Batı kültür ve medeniyeti kodları göz önüne alınarak tanımlanmış pek çok kavram, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa, 4721 sayılı yasa ve 5237 sayılı yasa üzerinden hukuk sistemimize ithal edilmiştir. Dolayısıyla sadece İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi yetmez, onu referans alan tüm yasalar feshedilmeli; kendi kültür ve medeniyet kodlarımıza göre; insanı, aileyi ve toplumu koruyan yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Yahya Kemal diyor ki; Türkler yalnız mekânı değil, zamanı da fethetmesini bilen bir millettir. Nitekim Rumeli’yi alıyorlar, biz burada yedi asır oturacağız diyorlar ve oturuyorlar. Mısır’da dört yüz sene kalacağız diyorlar ve kalıyorlar.