İbn Ömer (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu anlattı:. ”Bir kimse, halkın yiyecek maddelerinde ihtikâr (karaborsa) yolunu tutarsa, Allâh (c.c.)’dan uzak kalır. Allâh (c.c.) da ondan uzaktır.” Saîd b. Müseyyeb (r.a.), Ömer b. Hattab (r.a.)’den naklen Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu anlattı. “Câlib rızıklanır; muhtekir (karaborsacı) mel’undur.” Câlip; yiyecek maddesini başka bir memleketten satın alan ve memleketine götürüp satan, demektir. Böyle yapan rızkını helâlinden kazanmış olur. İnsanlar ondan faydalanır; bunun için de ona, hayır duâda bulunurlar. Onların duâsının bereketine nail olur. Muhtekir ise; yiyecek maddelerini satmayıp stok yapandır. Bu hâli ile halka zararı dokunur. Fakih anlatıyor. “İhtikâr yapan kimse, yiyecek maddesini kendi bölgesinde onu satmadan saklar. Bu durumda, halk da o yiyecek maddesine muhtaçtır. İşte, asıl yasaklanan ihtikâr budur.” Ancak, bir başka memleketten getirdiği yiyecek maddesini satmayıp saklarsa bu ihtikâr olmaz. Eğer halkın, o şeye ihtiyacı varsa saklamadan hemen satması daha iyi olur. Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu. “Pahalılık ve ucuzluk, Allâh (c.c.)’un askerlerinden iki askerdir: Birinin adı, rağbettir. Diğerinin adı ise rehbettir. Allâhü Teâlâ, ucuzluk dilediği zaman, erkeklerin kalbine rehbeti yerleştirir. Mallarını ellerinden çıkartır; ucuzlatır. Pahalılık dilediği zaman ise, erkeklerin kalbine rağbeti yerleştiriri ellerindekini saklatır.” Zahit bir zât anlatıldı. “Evinde bir miktar buğday vardı. O sırada da kıtlık hüküm sürüyordu. Evindeki buğdayı hemen götürüp sattı. Sonra, kendi ihtiyacı için gidip başkasından buğday satın aldı. Sordular: “Niçin böyle yaptın? Evinde biraz buğday saklasaydın?” Şöyle dedi. “Halkın kederine ortak olmak istedim.” (Ebu’l-Leys Semerkandî, Tenbihü’l-Gâfilin, s.214-217)