Bugünlerde gazete sütunlarına ve TV ekranlarına yansıyan, “kadınlarla tokalaşma” konusunda Kur’an-ı Kerim’deki “Zinaya yaklaşmayınız” (Isra s. 32) emri gayet açıktır.
Kâmil şeyhlerin sohbeti kötü ahlâktan sakınmak ve güzel ahlakı kazânmak için bir yoldur. Çünkü insan tabiatı gördüğü şeyi taklit etmeye meyillidir.
İstibrâ, erkeklik organında idrar eserinin kalmamasını temin etmek demektir. Kişinin istibrâda idrar damlasının kesilip artık gelmeyeceğine kalbi kanaat getirmelidir.
Bir kimsenin ölmek üzere olduğu bir takım alâmetlerle anlaşılır. Bunlar; ayaklarının gevşeyip sarkması, burnunun yumulması ve yanaklarının solması gibi şeylerdir. Bu alametler zahir olduğunda yanında bulunanlar, yüzü kıbleye gelecek şekilde onu sağ yanı üzerine yatırırlar
İstincâ, büyük abdestten sonra pisliğin tamamen temizlenmesidir. Temizliğini tam yapamayacak durumdaki hastanın, hanımı da yoksa istincâ yapması şart değildir. Şu iki çeşit pisliği temizlemek ise farzdır:
Sadaka-ı fıtr, isterse malının nisâbı artmasın, aslî ihtiyaçlarından fazla zekât nisabı malı olan, çocuk da olsa, her Müslüman için vâcibdir. Sadaka-ı fıtr, hür Müslümanın kendisi için vâcib olduğu gibi fakir olan küçük çocuğu için de vâcibdir
Farz namazın ilk iki rekâtında Fâtiha’dan sonra tam bir sûre veya üç kısa yahut bir uzun ayet okumak vaciptir. Namaz kılan kimse eğer onu, ilk iki rekâtta okumamışsa son iki rekâtta, Fâtiha’dan sonra okur. Fakat bunu kasten yapmışsa namazı iade etmesi vaciptir, eğer sehven yapmışsa sehiv secdesi yapması vaciptir ve sehiv secdesi yapmışsa namazı sahihtir.
1. Namaz kılan kimsenin namazda abdesti bozulacak olsa abdest alır ve namazı iade eder.
Allâhü Teâlâ nezdinde namazdan daha sevgili bir ibadet yoktur. İşte bu yönden Şer-i Şerif, namaza gösterdiği itinayı hiçbir ibâdete göstermemiştir. Allâhü Teâlâ namazı, kullarının hayatları boyunca istifade ettikleri sonsuz nimetlerinin şükrü için bir vesile kılmıştır. Cuma gününde bu nimetlerin tahakkuku diğer günlere nispetle çok daha fazla olmasından dolayı, hatta ilk insan olan Âdem (a.s.) bu günde yaratılmıştır, Cenâb-ı Hâkk o günde, diğer namazlardan bazı bakımlardan ayrıcalıklı olan hususî bir namazı kullarına emretmiştir.
Âhirette hesâba çekilmekten korkan ve dünya tehlikelerinden kurtulup selâmete kavuşmak isteyenin, evliyâullahın ve yüce peygamberlerin vârislerinin en seçkinleri, yakîn ehlinin ileri gelenleri ve din imamlarından büyük müctehitlerin hiçbiri hakkında noksanlık vehmetmemek ve hepsinin tam bir hidâyet üzre bulunduğuna, ilâhî rızâya mazhar olup sayısız ecre sahip olduklarına kesinlikle inanması gerekir. Aralarında çeşitli ictihadî meselelerde ihtilafın öne geçmesi, insanı şüphe ve kuruntuya düşürecek bir şey değildir.
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Bir kimse Allâh’ın Kitabı’nı kendi re’yi (fikir, görüş) ile tefsir etse ve bu tefsirinde isabet etmiş bulunsa yani açıklaması doğru olsa bile hatâ etmiş olur.” (Ebû Dâvud) İbn Abbas (r.a.)’den yapılan rivâyette, Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu bildirilmektedir: “Kim ki, Kur’an hakkında, ilmi olmadığı halde konuşursa (yani ilmi olmadığı halde kendi kafasına göre açıklarsa) Cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Tirmizî)
Duâ mahalli olan son oturuşta sıradan konuşmalara benzer şekilde duâ etmenin namaza zararı var mıdır? Âlimler, namazda yapılan duâyı üç kısımda incelemişlerdir; 1. Kur’an-ı Kerim veya hadis-i şerif kaynaklı olan dualar. 2. Kur’an-ı Kerim veya hadis-i şerif kaynaklı olmayıp, insanların gündelik ve sıradan konuşmalarını andırmayan ve insanlardan istenilmesi muhâl (imkansız) olan şeyleri içeren duâlar.
Çoğu kişilerin hadis diye duydukları ya da öyle sandıkları bazı sözleri, bir bilenden sorarken genellikle söyledikleri söz, “Bu, Kütüb-i sitte’de var mı ?” ya da “Buhari bunu nakletmiş mi?” veya “Müslim’in kitabında geçiyor mu?” olmaktadır.
Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yakında sizden biri çıkar ve şöyle der: “İşte Allâh (c.c.)’un kitabı. Onun içerisinde bulunan helâlleri helâl kabul ederiz, onda yer alan haramları da haram sayarız.” Haberiniz olsun! Kime benden bir hadis ulaşır da onu yalanlarsa, bu haliyle o Allâh’ı, Resûlü’nü ve o hadisi kendisine ulaştıranı yalanlamış olur.”
Abdullah b. Muğaffel (r.âleyh) rivâyet etmiştir. Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu: “Ashâbım hakkında Allâh (c.c.)’dan korkunuz. Benden sonra onları lanete hedef tutmayın. Kim onları severse, bana olan sevgisiyle onları sevmiştir. Kim onlara buğzederse, bana olan bıığzundan onlara buğzetmiştir. Onlara ezâ, cefâ verirse, bana vermiştir. Kim bana ezâ, cefâ verirse, Allâh (c.c.)’a itaat etmemiştir. Kim Allâh (c.c.)’a itaat etmezse, Allâh (c.c.)’un onu dünyada ve âhirette azâpladırması yakın olmuştur.”
İslâm hukuku insafla incelendiğinde zaman, toplumların mutluluk ve istikrarına tek çare ve ilaç olduğu görülecektir. İslâm hukuku, kaynak itibari ile beşer üstü olduğundan, müeyyide ve kaideleri ile her zaman şamil, insan cinsinin ihtiyaçlarını karşılayacak genişlikte ve mükemmeliyette olduğu için, beşer tarafından düzenlenen kanunlardan büyük bir üstünlük ve imtiyaza sahiptir.
Enes (r.a)’den rivâyet edildi ki, Allâh Resûlü (s.a.v) şöyle buyurdu: “Susmak hikmettir (akıllılıktır), fakat onu yapanlar azdır.” Bu hadisi zayıf bir senedle Beyhakî tahriç etmiş ve şunu söylemiştir:
Mükellef: Buluğ çağına gelmiş, ibâdet etmekle ve günâhlardan kaçınmakla vazifeli, aklı başında her müslümana mükellef denir. Mükellef (yetişkin) kimselerin yaptıkları işlere “Ef’âl-i mükellefin (mükelleflerin yaptıkları işler)” denir.
Şiîler, Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’i kötülemekle, dolaylı olarak İslâmiyeti ve Kur’ân-ı Kerîm’i kötülemişlerdir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’in toplanmasında herbirinin hizmeti olduğu gibi, İslâmiyeti bize ulaştıranlar da onlardır.
Şiilik Abdullah b. Sebe isimli bir Yahudi tarafından çıkarılmış ve tarihleri boyunca müslümanlarla savaşmış; ibâdet ve muamele yönünden Ehl-i Sünnet’ten büyük ölçüde ayrılmış bir topluluktur. Şiîlerin fıkıhla ilgili görüşlerinden bâzıları da şöyledir:
Dinin ilk önderleri olan sahâbeler (r.a.e.) Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bereketli sohbetinde bulundukları ve O (s.a.v.)’in yaşadığı zamana yakın oldukları için Kur’ân’dan başka kitap yazmaya gerek görmezlerdi.