Allâhü Teâlâ şöyle buyuruyor. “Allâh’ın, bir kısmınızı bir kısmınıza onunla faziletli kıldığı şeyi temenni etmeyin…” (Nisa s. 32) Allâhü Teâlâ, herkesin Allâh (c.c.)’un kısmetine, taksimine râzı olmasını emrediyor; aksi hâlde kişi, hasede düşmüş olur. Bu âyetin iniş sebebi olarak zikredilenlerden biri şudur: Allâh (c.c.), mîrasta kadının hissesini erkeğinkinin yarısı kılınca kadınlar, “Biz daha muhtacız, çünkü zayıfız; hâlbuki erkekler, hayatını kazanmaya bizden daha fazla kudret sahibidirler.” dediler. İkinci olarak zikredilen de şudur: Ümmü Seleme (r.anhâ) dedi ki: “Ey Allâh’ın Resûlü! Erkekler cihada gidiyor, biz gitmiyoruz. Hâl böyle iken mirasta, onlara bizim iki katımız veriliyor.” Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. Daha sonra da şu âyet nazil oldu: “Erkekler, kadınlar üzerinde kavvamdırlar (kadınların işlerini mübalağa ile görenlerdir). Bu da, Allâh’ın, bir kısmınızı bir kısmınız üzerinde fazîletli kılması ve erkeklerin mallarından infâk etmeleri sebebiyledir. Artık sâliha kadınlar da, Allâh’a itaatkâr olanlar (Allâh’ın hükümlerine cân-ı gönülden razı olanlardır ki miras hukuku da bunlardan biridir.) kadınların, kocalar üzerindeki haklarını korumasına mukabil (karşılık), kocalarının haklarını gıyabında da (arkalarından) koruyanlardır…” (Nisa s. 34) Miras âyetinden sonra şu ayetin gelmesi dikkat çekicidir: “İşte bunlar hudûdullahdır (Allâh’ın çizdiği sınırlardır). Kim ki Allâh ve Resûlü’ne itaat ederse; onları, altlarından nehirler akan cennetlere koyar. Onlar orada ebedîdirler, işte bu büyük bir saadettir (kazançtır). Kim de Allâh ve Resûlü’ne âsî olur (koyduğu bu hükümlere muhalefet ederse) ve O’nun hududuna tecavüz ederse, onu orada ebedî olduğu hâlde cehenneme koyar ve onun için çok büyük (azîm) bir azâb vardır.” (Nisâ s. 13-14) (Misvâk Neşriyât, Hâkk Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, s.277)