Allâh (c.c.), Resûlullâh (s.a.v.)’in hanımlarıyla başkalarının ilişkilerinde kesin hükmünü hicab âyeti ile inzâl buyurmuştur. “Bir de O’nun zevcelerinden, lazım olan bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyiniz. Bu şekilde istemeniz, hem sizin hem de onların kalpleri için en temiz bir harekettir.” (Ahzâb s. 53) Yani herhangi bir mü’min dîn ve dünya için fayda veren ve istenilmesi âdet olan her şeyi onlardan isteyebilir. Fakat onların yanlarına bu âyet nâzil olmadan girdikleri gibi giremezler. Ancak isteyeceği bir eşya veya soracağı bir mes’ ele olursa, bakmadan yahut perde arkasından isteyebilir. Çünkü bakmak ve görmek fitnenin birinci sebebidir. Bu gibi ihtiyaçların perde arkasından karşılanması her türlü şüpheyi izâle edeceği gibi şâibeyi uzaklaştırır, himâyeyi de kuvvetlendirir. Neticede erkeğin kadın hakkında, kadının da erkek hakkında kalplerinde doğabilecek vesveselere imkân verilmemiş olur. Cenâb-ı Hâkk, erkeklerle ilgili olarak bu şekilde gerekli âdâbı açıkladıktan sonra, Resûlullâh (s.a.v.)’in hanımlara hitapla da özellikle uymak zorunda oldukları kaideleri beyân etmiştir. Hiç şüphe yok ki, ikili ilişkilerde, bir taraf kayıt altına alınırken diğerinin serbest bırakılması arzu edilen neticeye asla ulaştırmaz. Bilhassa kadınlar için olacak olursa, bu serbestlik câzibeleri sebebiyle emirlere uymayı daha da güçleştirir. Bu sebeple Allâh (c.c.), bizzat Nebî (s.a.v.)’e hitâbla: “Ey Nebî! Hanımlarına, kızlarına ve mü’min kadınlara söyle, cilbâblarını üzerlerine alsınlar. Bu onların tanınıp kendilerine eziyet edilmemeleri için daha uygundur. Allâh çok affedici ve pek merhametlidir.” (Ahzâb s. 53) buyurmuş, böylelikle cahiliyye kadınlarının görünüş ve kıyafetlerinden ayrılmalarını emretmiştir. (Kurtubî, Câmi’ül Ahkam, s.227-228; Âlûsî, Rûhu’ l Meânî, s.89)