Allâh Resûlü (s.a.v.) zamanında zarûret ve ihtiyaç kuvvetliydi. İnananlar fakirdi ve dışarı çıkmak için şiddetli ihtiyaç duyarlardı. Fitne ihtimali de zayıftı. Çünkü insanlarda salâhat ve takvâ ağır basardı.
Kitap yakma geleneği, Avrupalıların tarihlerinde karanlık bir perdedir.
Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu rivâyet olunur: “Kocasına itaat eden kadın için kocası ondan razı olduğu sürece havadaki kuşlar, sudaki balıklar, gökdeki melekler, güneş ve ay istiğfarda bulunurlar.
Kim helâk edici büyük günâhlardan sakınırsa, diğer günâhları affedilir ve onun İslâm binasının beş temel farzını yerine getirmesinden dolayı ayrıca sevap yazılır. Çünkü İslâm’ın temelini oluşturan farzlar (kelime-i şehadet, namaz, zekat, oruç ve hac) ile büyük günâhlar; biri diğerini takip eden, birbirine karşı üstünlük sağlamaya çalışan, etki ve büyüklükte birbirine denk olan iki hasım gibidir.
Abdullah ibni Ömer (r.a.)’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Hepiniz bir tür çobansınız; hepiniz hangi görevi üstlenmişseniz, ondan sorumlusunuz. Devlet reisi de bir tür çobandır ve yönettiklerinden sorumludur.
İslâm dîninin sünnetlerinden biri de, duâdır. Resûlullâh (s.a.v.): “Duâ ibâdettir” buyurmuştur. Duâ ibâdetin özü ve mü’minin silâhıdır. İbn-i Abbâs (r.a.) rivayeti ile Resûlullâh (s.a.v.): “Dikkat ediniz! Düşmanınızdan kurtulmanız, bol rızka kavuşmanız için size gece gündüz duâ etmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü duâ mü’minin silâhıdır” buyurmuştur.
Müslüman bütün engellemelere rağmen Nebi (s.a.v.)’in gösterdiği istikâmette ilerlemek durumundadır. Müslümanları bu yoldan saptırmak için yenilikçiler ortaya çıkmakta ve kendilerince alternatif yollar türetmektedir.
Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’den Mürre el-Fihrî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ben ve yetimi himâye eden kimse, şu iki parmağın birbirine yakınlığı gibi cennette yan yana olacağız.” Tâbiînden Ebû Bekir ibni Hafs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Abdullah ibni Ömer (r.a.), sofrasında bir yetim olmadan yemek yemezdi.
Kadın kocasına itaat etmek, onun hoşnutluğunu kazanmakla mükellef olduğu gibi koca da kadına iyi davranmak, ona acımak, nahoş davranışlarına sabır göstermek, nafakasını vermek, ona karşı güzel davranmakla mükelleftir.
Cenâb-ı Hâkk Ayet-i Kerime’de “Mü’minler, Rabblerinden olan bir hidayet üzeredirler ve işte onlar, kurtulmuşların ta kendileridirler.” (Bakara s. 5) buyurur. Bu ayette geçen Müminlerin hidayet üzere olduklarına dair sözün hakikâti, onların delilin gereğine sımsıkı sarılmalarıdır.
İnsanların bayrâm namâzı kılınan yere toplanmalarından ibret almalı, kabirlerinden kalkıp herbiri bir hâlde akın akın mahşer yerine gidip toplanmayı göz önüne getirmelidir. Mu’az bin Cebel (r.a.) diyor ki: Resûlullâh (s.a.v.)’den Nebe’ Sûresi, on sekizinci Âyet-i Kerîme’sini: “Sûrun üfürüldüğü gün akın akın gelirsiniz” suâl ettim: “Yâ Mu’az! Büyük bir işten sordun” buyurdular. Gözleri yaşardı.
Başkasından aldığında, kerih göreceği bir malı sadaka vermemelidir. Allâhü Teâlâ: “Onlar Allâhü Teâlâ’ya kendilerinin bile hoşlanmadıkları şeyi isnad ederler” (Nahl s. 62) buyurmaktadır.
Allâh (c.c.), Resûlullâh (s.a.v.)’in hanımlarıyla başkalarının ilişkilerinde kesin hükmünü hicab âyeti ile inzâl buyurmuştur. “Bir de O’nun zevcelerinden, lazım olan bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyiniz. Bu şekilde istemeniz, hem sizin hem de onların kalpleri için en temiz bir harekettir.” (Ahzâb s. 53)
Sahâbelerin küçük ve genç yaştaki çocuklarının din coşkuları aslında büyüklerin terbiyesinin meyvesiydi. Ana, baba ve akrabalar şefkat adına çocukları mahvedip, zayi edecekleri yerde, en baştan onların dini durumlarını gözetip, onları uyarmış olsalar, o zaman dinin emirleri çocukların kalplerine yerleşir ve büyüyünce de o şeyler alışkanlık haline gelir. Ancak bizler bunun tam tersine çocuğun her kötü davranışını çocukluk hali kabul ederek göz yumuyoruz.
Ey hakikati arayan kişi! Bilmelisin ki İslâm dininin iki yönü vardır: 1.Yasaklardan, kalb, beden ve şehvetle ilgili günâhlardan kaçınmak. 2.İyilikleri, sevap, iyi, güzel işleri yapmak… Günâhlardan kaçınmak iyilikleri yapmaktan daha zordur. Zor olduğu için de haramlardan kaçınmanın sevâbı iyilikleri yapmaktan daha çoktur.
Vehb b. Münebbih (r.a.) şöyle anlattı. “Benî İsrail’de bir âbit vardı. Şeytân onu ne kadar kandırmak istediyse de gücü yetmedi. Bir gün, bir iş için dışarı çıktı. Şeytân da onunla beraberdi. Onun bir fırsatını yakalamak istiyordu. Şehvet tarafından girdi, öfke tarafından geçti, yine güç yetiremedi.
Kulun abdest veya teyemmüm alarak yatması müstehâptır.Selef ulemâsı, yatmadan önce misvâk kullanmayı müstehâp görüyordu. Çünkü Resûlullâh (s.a.v) bunu yapıyordu. Onun için selef, misvâklarını ve abdest sularını yanlarında bulundurarak yatarlardı.
Allah (c.c.), şeytânın, Âdem (a.s.)’a, onun neslinden kadın ve erkek herkese apaçık düşman olduğunu Kur’an-ı Kerim’in pek çok âyetlerinde bildirmiştir. Özellikle Adem (a.s.) ve Havva validemize şeytânın yaptıklarını Araf Sûresi’nin onuncu âyetinden başlayarak bizlere ibret verecek bir öğüt olmak üzere hikâye buyuruyor
Hâkk Teâla hazretleri; “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline! Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.” (Mutaffifîn s. 1-3) buyurmaktadır.
Mâlik (r.âleyh) anlatıyor: “Fakirler, Resûlullah (s.a.v.)’a bir elçi gönderdiler. Elçi geldi, şöyle dedi: “Yâ Resûlallah! Ben fakirlerin sana yolladığı elçiyim.” Dedi ki: “Sana ve yanlarından geldiğin kimselere merhaba. Sen, Allâh (c.c.)’un sevdiği kimselerin yanından geliyorsun.” O zât dedi ki: Yâ Resûlallah, fakirler şöyle diyorlar: “Zenginler bütün hayrı topladılar. Onlar hacca gidiyorlar. Bizim hacca gitmeye gücümüz yetmiyor.
Helâl kazanç ve meşru yollarla ulaşılan rızık, Müslüman’ın şiarıdır. Allah rızası gözetilmeyen, helâl-haram ayrımı yapılmayan, aldatma ve haksızlık içeren her türlü iş ve ticaretin İslâm’da yeri yoktur. İslam’da her alanda olduğu gibi çalışma hayatında da bir ahlak vardır. İslam’a göre işçi ve işverenin uyması gereken ahlaki sorumluluklar şunlardır: