Bir itâatsizlik çok, bin itâat azdır. Babana hürmet et ki, oğlun da sana hürmet etsin. Kişinin arkadaşı, aklının kılavuzudur.
Makâmınız ve mevkiniz ne olursa olsun, size “siz” diye hitap edene “sen” demeyin. Ödünç aldığınız parayı, parayı veren kişi hatırlamadan önce iade edin. Hiç kimseye “ah, yani henüz evli değil misin” “çocuğun yok mu” “neden bir ev almadın” ve ya “neden bir araba almıyorsun” gibi garip sorular sormayın. Bunlar sizin sorununuz değildir.
Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere vasiyetlerinden birinde de, Allâh (c.c.)’un bazı kimselere bağışladığı mal, şöhret, ilim gibi şeyleri görüp kıskanmamamız, Allâh (c.c.)’un onlara verdiği dünya ve âhiret nimetlerinin bu kimselerin elinden çıkmasını temenni etmememiz buyurulmaktadır.
Hem dünyayı sevip hem Allâh (c.c.)’dan korkan kimselere bir süre için azâb çektirilir, kalblerinde birikmiş olan dünya sevgisini unuturlar, kalblerine Allâh (c.c.) sevgisi tekrar yerleşmeye başlar.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki: “Kim, namazın ilk tekbirini imâmla beraber alarak 40 gün boyunca namazlarını cemaatle kılarsa, Allâh (c.c.) o kimse için iki berât yazar. Birisi nifâktan (münafıklıktan) uzak olma berâtı, diğeri de cehennemden kurtulma berâtı.”
Hz. Ömer (r.a.) şöyle dedi: “Evet, çocuğun da babada hakkı var. Şöyle ki; anasını seçip almalı; kötü, düşük bir kadın olmamalı ki, sonradan çocuğa bir ar gelmesin. Sonra çocuğa güzel bir isim bulup koymalı ve ona Kur’ân okumayı belletmeli.”
Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere vasiyetlerinden biri de, gerek sözle ve gerekse davranışlarımızla yalan söylemememiz hakkındadır. Bazıları kendisinin Allâh (c.c.)’a yakın olduğunu, ilâhî sırlara vâkıf bulunduğunu, çağdaşlarına Kıyâmet gününde şefaât edeceğini söyler.
Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allâh (c.c.)’un azâbı daha zor ve devamlıdır. Eğer Allâh (c.c.)’un onu bağışlaması seni sevindirirse ondan razı ol. Nefsimi kudreti ile elinde tutana yemin olsun; ona dargın durduğun sürece namazı da sadakası da ona faydalı olmaz.”
Ebû Zer (r.a.) , Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu naklediyor: “Ben sana Allâh (c.c.)’dan korkmanı tavsiye ediyorum, çünkü Allâh (c.c.) korkusu her işin başıdır. Kur’ân-ı Kerîm’i okumaya ve Allâh (c.c.)’u zikretmeye devam et.
Mü’minlere sû-i zan etmekten, yani bir kimseyi mutlak kötü olan bir fiiline veya durumuna şâhid olmaksızın, küçük bir kötü fiili, durumu veya sözünden ötürü şüphe ve yetersiz bilgiyle hareket edip kötüye nispet etmekten sakınarak mümkün olduğu müddetçe iyiye yormalıdır.
Kur’ân her ne kadar ezândan efdâl ise de, ezân vaktinde ezânı dinlemen, o anda Kur’ân dinlemenden efdâldir. Farz olsun nafile olsun, namaz kılarken ezân okunursa, namaz içinde müezzinin söylediklerini tekrarlama.
Birçok kimseler bazen tebliğ cezbesine kapılarak bir müslümanın küçük düşürülmesine aldırmıyorlar. Halbuki müslümanın namusu ve iffeti çok azâmetli ve saygı değer bir şeydir. Bu bakımdan tebliğ yaparken az bir dikkatsizlikten dolayı bazen faydanın yanına zarar da karışır.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurmuşlardır ki: “Çocuklarınızın hayatta çalışkan ve başarılı olabilmeleri için onları üç şeyle yetiştiriniz.”
Bir Müslüman, kendisi gibi Müslüman olan annesine babasına düşmanlık ve hainlik etse, onlara hakaretler savursa, sövüp saysa ne olur?.. Soysuz olur. Müslüman ecdâdına söven de böyledir.
Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Allâh (c.c.)’un huzuruna, yeryüzünün en çok şükreden kulu getirilir de, Allâh (c.c.) ona, şükredenlere vermiş olduğu mükâfaatı verir.
Resûlullâh (s.a.v.) Sahihayn’de geçen bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Müslüman, Müslümanları elinden ve dilinden selâmette kılan kimsedir.
“Dünya parlak, tatlı ve çekicidir. Allâh (c.c.) sizi oraya hükümran kılmıştır. Ne yaptığınız gözünden kaçmamaktadır. Öyleyse dünyanın câzibelerinden ve kadınların fitnelerinden korununuz. Çünkü İsrâiloğulları arasında ilk fitne kadınlar yüzünden çıkmıştır.
Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere vasiyetlerinden birinde de bir kimseye bir yere beraber gideceğimize; bir şey vereceğimize, yardımda bulunacağımıza ve sair hususlara dair vaâdde bulunmuşsak vaâdimizden dönmememiz buyurulmaktadır. Böylece verdiğimiz söze hıyânet etmemeli ve verdiğimiz sözde zulüm ve haksızlık yapmamalıyız. Aramızda sözleşme bulunan kimselere sövmemeli ve onları dövmemeliyiz.
Çarşı ve Pazarlarda Bulunmanın Şartları Çarşı ve Pazarlarda Bulunmanın Şartları […]
Kafirlere, Fasıklara Ve Bid’atçilere Muhabbet Beslenmez Kafirlere, Fasıklara Ve Bid’atçilere […]
Cimrinin Rüyâsı Cimrinin Rüyâsı başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz. Kethüdazâde Mehmed […]