Allâh (c.c.), Resûlullâh (s.a.v.)’in hanımlarıyla başkalarının ilişkilerinde kesin hükmünü hicab âyeti ile inzâl buyurmuştur. “Bir de O’nun zevcelerinden, lazım olan bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyiniz. Bu şekilde istemeniz, hem sizin hem de onların kalpleri için en temiz bir harekettir.” (Ahzâb s. 53)
Sahâbelerin küçük ve genç yaştaki çocuklarının din coşkuları aslında büyüklerin terbiyesinin meyvesiydi. Ana, baba ve akrabalar şefkat adına çocukları mahvedip, zayi edecekleri yerde, en baştan onların dini durumlarını gözetip, onları uyarmış olsalar, o zaman dinin emirleri çocukların kalplerine yerleşir ve büyüyünce de o şeyler alışkanlık haline gelir. Ancak bizler bunun tam tersine çocuğun her kötü davranışını çocukluk hali kabul ederek göz yumuyoruz.
Ey hakikati arayan kişi! Bilmelisin ki İslâm dininin iki yönü vardır: 1.Yasaklardan, kalb, beden ve şehvetle ilgili günâhlardan kaçınmak. 2.İyilikleri, sevap, iyi, güzel işleri yapmak… Günâhlardan kaçınmak iyilikleri yapmaktan daha zordur. Zor olduğu için de haramlardan kaçınmanın sevâbı iyilikleri yapmaktan daha çoktur.
Vehb b. Münebbih (r.a.) şöyle anlattı. “Benî İsrail’de bir âbit vardı. Şeytân onu ne kadar kandırmak istediyse de gücü yetmedi. Bir gün, bir iş için dışarı çıktı. Şeytân da onunla beraberdi. Onun bir fırsatını yakalamak istiyordu. Şehvet tarafından girdi, öfke tarafından geçti, yine güç yetiremedi.
Kulun abdest veya teyemmüm alarak yatması müstehâptır.Selef ulemâsı, yatmadan önce misvâk kullanmayı müstehâp görüyordu. Çünkü Resûlullâh (s.a.v) bunu yapıyordu. Onun için selef, misvâklarını ve abdest sularını yanlarında bulundurarak yatarlardı.
Allah (c.c.), şeytânın, Âdem (a.s.)’a, onun neslinden kadın ve erkek herkese apaçık düşman olduğunu Kur’an-ı Kerim’in pek çok âyetlerinde bildirmiştir. Özellikle Adem (a.s.) ve Havva validemize şeytânın yaptıklarını Araf Sûresi’nin onuncu âyetinden başlayarak bizlere ibret verecek bir öğüt olmak üzere hikâye buyuruyor
Hâkk Teâla hazretleri; “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline! Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.” (Mutaffifîn s. 1-3) buyurmaktadır.
Mâlik (r.âleyh) anlatıyor: “Fakirler, Resûlullah (s.a.v.)’a bir elçi gönderdiler. Elçi geldi, şöyle dedi: “Yâ Resûlallah! Ben fakirlerin sana yolladığı elçiyim.” Dedi ki: “Sana ve yanlarından geldiğin kimselere merhaba. Sen, Allâh (c.c.)’un sevdiği kimselerin yanından geliyorsun.” O zât dedi ki: Yâ Resûlallah, fakirler şöyle diyorlar: “Zenginler bütün hayrı topladılar. Onlar hacca gidiyorlar. Bizim hacca gitmeye gücümüz yetmiyor.
Helâl kazanç ve meşru yollarla ulaşılan rızık, Müslüman’ın şiarıdır. Allah rızası gözetilmeyen, helâl-haram ayrımı yapılmayan, aldatma ve haksızlık içeren her türlü iş ve ticaretin İslâm’da yeri yoktur. İslam’da her alanda olduğu gibi çalışma hayatında da bir ahlak vardır. İslam’a göre işçi ve işverenin uyması gereken ahlaki sorumluluklar şunlardır:
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in bizlere olan emir ve vasiyetlerinden biri, peşinde koşmaksızın, hediyeleri kabullenip reddetmememiz hakkındadır. Çünkü bu rızk bizlerin cehdi ve gayreti olmadan gelmiştir. Hâkk Teâlâ kitabında, “Her kim Allâh’tan sakınırsa, Allâh kendisine bir çıkış yeri ihsan eder.
Ashâb-ı Kirâm (r.a.)’den Ukbe bin Âmir (r.a.) şöyle dedi: “Resûlullah (s.a.v.)’i şöyle buyururken dinledim: “Kimin üç kızı bulunur da, onların yetişmesindeki zorluklara sabreder, elindeki imkânlarla onları giydirip kuşatırsa, bu çocuklar onunla cehennem ateşi arasına perde olurlar.”
İbn Mes’ud (r.a.) anlatıyor: “Bir arabî Resûlullah (s.a.v.)’in huzuruna geldi ve: “Ya Resûlallâh (s.a.v.)’e bana öğüt ver” dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Allâh (c.c.) hiçbir şeyi eş edinme, kesilsen de yakılsan da!.. Namazı vaktinde kılmayı terketme. Zira o Allâh (c.c.) karşı bir borçtur. İçki içme, çünkü o her şerrin, kötülüğün anahtarıdır.” buyurdular.
Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’i sevmek ve O (s.a.v.)’e uymak, sünnetini yapmak ve yaymaktır. Emirlerini dinlemeyen, yolunda yürümeyen, sünnetini yaşamayan ve sünnetini orta çağ düzeninden sayanlar O (s.a.v.)’i sevmiş olamazlar.
Allâh (c.c.)’un iradesi imân yolunu benimseyenlerin imânlarının kuvvetlenmesini dilemiştir. Küfür yolunu tercih edenleri ise eğrilikleri ile baş başa bırakmıştır. Bu hususta Allâh (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Kim rahmanı zikretmekten gafil olursa yanında ayrılmayan bir şeytânı ona musallat ederiz.” (Zuhruf s. 36)
Tarih boyunca İslâm dünyasında görülen iç gelişmeler veya dıştan gelen tesirler sonucunda İslâm’ın farklı yorumlanıp yeniden şekillendirilme girişimlerinin olması, İslâm’ı aslî şeklinde tutmanın ve onu böylece devam ettirmenin lüzumunu daha iyi göstermiştir.
Geçmiş İslâm büyüklerinin güzel bir ahlâkı baş olmak için arzu göstermemeleri idi. Beklenmedik bir anda böyle bir şeyle karşılaşıp halk kendilerini başlarına geçirme arzusunu izhâr ettiklerinde mazeret gösteriyor, söz gelimi “Ben bu işe ehil değilim” diyor.
Bir mecburiyet altında bizlerden borç mal veya para alan biri, borcunu ödemeyecek bir halde ise, onu bu sıkıntılardan kurtarmak için, borcunu ertelemek veya bağışlamak gibi, ne lâzım gelirse yapmamız, Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere olan emir ve vasiyetlerinden biridir.
“Yemeğe başlayan kimse, Bismillah desin. Bismillah demeyi unutursa hatırlayınca, “Bismillahi evvelehü ve ahirehü” desin.” (İbn Mace) “Ya Alî yemeğe tuz ile başla. Yemeğe tuz ile başlamak ve bitirmek yetmiş derde devadır. Sağ elinizle yiyiniz, sağ elinizle içiniz, sağ elinizle alınız ve sağ elinizle veriniz.
Biz müslümanların bizleri doğru yoldan saptırmaya çalışanların aldatmacalarına kanmaması için İslâm inanç ve itikâdını silsile hâlinde Resûlullâh (s.a.v.)’e bağlayan kişilerin arkasından gitmesi gerekir.
Ayet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “Rabbiniz celle şânühü’ye hüşû’ ve tezellülle yalvararak, gizlice duâ edin. Muhakkak ki Allâhü Teâlâ, haddi aşanları sevmez.” (A’raf s. 55) Cenâb-ı Hâkk bu Âyet-i Celile ile şunu tehbîh buyurmuştur ki; duâ eden kimsenin, kendine lâyık olmayan şeyleri istemesi yakışmaz.
Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’den Muâviye bin Hayde (r.a.) şöyle dedi: Ben Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’e: “Yâ Resûlallah! “Kendisine iyi davranmam gereken kimdir?” diye sordum. “Annen” buyurdu.