Başkasından aldığında, kerih göreceği bir malı sadaka vermemelidir. Allâhü Teâlâ: “Onlar Allâhü Teâlâ’ya kendilerinin bile hoşlanmadıkları şeyi isnad ederler” (Nahl s. 62) buyurmaktadır. Resûlullâh (s.a.v.) de: “Elbette Allâhü Teâlâ tayyibdir. Ancak tayyib olanı kabul eder” buyurmuştur. Bunun için kendisinin beğendiği malı sadaka vermelidir. Alî bin Ebî Tâlib (k.v.) sadaka vereceği zaman kesesindeki altınlardan iyisini seçer, onu verirdi. Bulamadığı zaman elbiselerinden en güzelini sadaka ederdi. Defterimde, “Sadaka vereceği zaman iyilerini kendi için alıkoyar, kötülerini sadaka ederdi” şeklinde bir yazı okumaktan haya ederim” buyururdu. Sadaka olarak verdiğini, bir karşılık vererek veya kendisine satılmasını veya hediyye edilmesini istiyerek geri almayı düşünmemelidir. Verdiği sadakayı fakirin başına kakmamalıdır. Allâhü Teâlâ: “İnsanlara gösteriş, riya için malını infâk eden kimse gibi siz de sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet vererek iptâl etmeyiniz” (Bakara s. 264) buyurmuştur. Sadaka verildiğinde, fakirin sadaka verene değil, sadaka verenin fakire minnettar kalması, teşekkür etmesi gerekir. Az da olsa verdiği şeyi hakîr görmemeli, gücü yettiği kadar vermelidir. Resûlullâh (s.a.v.): “Yanık bir koyun tırnağı da olsa verip fakiri red etmeyiniz” buyurmuştur. Yine bir hadîs-i şerîfte: “Yaptığınız mâruf şeyleri küçük görmeyiniz. Bir kardeşinizi güler yüz ile karşılamanız bile yeter” buyurmuştur. Mâruf şeyler, Allâhü Teâlâ’nın rızâsına uygun söz ve fiillerdir. Müslümanlarla karşılaştığında yüzünü asmayıp güler yüzlü olmak, lütufkâr davranmak, kalplerine sûrur vermek lâzımdır. Müslümanların kalblerine sûrur ulaştırmak sadakadır. (Şerh-i Mesâbîh) (Muhammed b. Ebû Bekir İmamzade, Şir’atü’l-İslâm, s.182-183)