Selef-i Sâlihîn (r.âleyh) sükût etmeyi ve dinlemeyi konuşmaktan üstün tutarlardı. İnsanlar arasında meşhur olmamayı, ismi ve resmi bilinmemeyi, ismi her yerde duyulmaktan, meşhur olmaktan şerefli sayarlardı. Birisinin sorusuna bir kardeşinin fetvâ vererek kâfi gelmesini temenni ederlerdi.
Sahabe, müslüman olup, Resûlullâh (s.a.v.) ile arkadaşlık eden veya kısa da olsa, onu gören veya onu görüp imân üzere ölen kimsedir. Ehl-i Sünnet uleması, istisnasız bütün Ashâb (r.a.e.)’in adalet ve sadakâtine ittifâk etmiştir.
XIV. yüzyıl başlarında Anadolu Türk hekimliğinin hiç kuşkusuz en büyük ismi Hacı Paşa veya asıl ismiyle Celalettin Hızır’dır. İlk ve temel eğitimini Konya’da yapıp medrese mezunu olduktan sonra ilim tahsili için Mısır’a girmiş ve Kahire’de Kalavun hastanesinde hekim olarak çalışmıştır.
Yakın tarihimize damga vuran gençlik teşkilatı Milli Türk Talebe Birliği’nde 1971’de başlayan dönemde kurumsal/kitlesel faaliyetler yanında kişisel gelişime de çok önem verilmiş; “İslâm’ı öğren, yaşa; öğret, yaşat” düsturu hayata geçirilmeye çalışılmıştır.
1971 yılına gelindiğinde ise Ömer Öztürk’ün genel başkan seçilmesiyle Milli Türk Talebe Birliği’nde yepyeni bir dönem başlamıştır. Milli Türk Talebe Birliği artık günden güne daha çok gence hitap eden kitlesel bir gençlik hareketi haline gelmiş ve gençliğin sokaktan, slogandan, anarşiden koparılıp; eğitime, ilme, kültürel faaliyetlere çekildiği bir dönem olmuştur.
Erkeklerin hanımları üzerinde hakları olduğu gibi, hanımların da erkekleri üzerinde hakları vardır. Erkeklerin bu hakları gözetmeleri lâzımdır. Hanımı ile güzel huylu, güler yüzlü olmalıdır. Allâhü Teâlâ: “Onlarla iyi hayat sürün” (Nisâ s. 19) buyuruyor.
Abdullah b. Mübarek (r.âleyh), kölesi satış yaparken Peygamber (s.a.v.)’e salâvat getirirse, o gelirinden yemez ve: “Sen, Peygamber (s.a.v.)’e salâvat getirerek malı övdün, müşteri tavlamak için salâvat getirdin; sakın böyle yapma! Müşteriye malının ucuz olduğunu veya güzel olduğunu söyleme, malı önüne koy, sesini çıkarmadan sat!” diye öğüt verirmiş.
Kanuni Sultan Süleyman Han devrinde; Fransa, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu”nun kuşatması ve tehdidi altında idi. O zamanlar Fransa tarihten silinme noktasında gelmişti. Kutsal Roma-Germen İmparatorluğuna yenilen Fransa Kralı I. François, Şarlken’e yani kutsal Roma-Germen İmpataroruna esir düştü.
Bilgisayarın ve internetin bize sunduğu kolaylıkları inkâr edemeyiz, İnternet sayesinde aylarca sürecek bir araştırmanın süresi kısalır, istediğimiz bir bilgiye anında ulaşabilir, e-posta ile anında haberleşiriz.
“Hepimizi ve Kâinatı yaratan Allâhü Teâlâ Hazretleri tarafından Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in getirip tebliğ ettiği şeyleri, İslâm Şeriati’nin hükümlerini kalb ile tasdîk ve dil ile ikrâr etmeye imân denir. İmân tasdîk ve ikrârdan ibarettir.
Son devirde ülkemizde yaşamış en büyük velilerden Hz. Sâmî (k.s.)’un “tabiri câiz ise” kucağında doğmuş, onun terbiyesinde büyümüş, hayatını Hz. Sâmî (k.s.)’a hizmete ve ondan istifadeye adamış ve yine o zâtın vasiyyetleri gereği teçhiz ve tekfin işlerini yapmış, onun yolunu hâlâ insanlara anlatan ve Hz. Sâmî (k.s.)’un manevî evlâdı ve vazifelisi olan Muhterem Ömer Muhammed Öztürk, Hz. Sâmi (k.s.) ile yaşadıkları bir Berât kandili gecesini şöyle anlatmışlardır:
Hayatının tek gâyesi Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerinin sünnetine uymak ve onu ihyâ etmek olan Hz. Sâmî Efendimiz; daha önceki kitâblarda: “Kılıcı boynunda asılı Peygamber” olarak tarîf edilen (s.a.v.) Efendimize bu husûsta da ittibâ edip gazâya iştirâk ederek “Gâzî” olmuşlardı.
Üstâdına olan muhabbet ve bağlılığını dâimâ arttırarak devâm ettiren Hazreti Sâmî Efendimiz bütün gün ve gecelerini hizmet yolunda geçirdiler. Sâmî Efendimiz dergâhın temizliğinden, ihvânın her türlü ihtiyaçlarına varıncaya kadar bütün hizmetlerini seve seve yaparlardı.
Mürşid-i kâmilini bulan ve Zât-ı ‘Âlîlerinin onun ifâdesi ile “Eyyâm-ı şebâbını (gençlik günlerini) şerîat-ı mutahhare ve tarî-kat-ı ‘âliyye hizmetinde” geçiren Hazreti Sâmî Efendimiz ma‘nevî mertebeleri hızla aşıyorlardı.
İlk, orta ve lise tahsîlini Adana’da tamâmlayan Hz. Sâmî (k.s.), yüksek tahsîlini İstanbul’da yaparlar. Hukuk Fakültesini birincilikle bitiren Hz. Sâmî (k.s.), bu arada bir müddet Gümüşhâneli Dergâhı’na devâm ederler.
Hz. Mahmud Sâmi (k.s.)’un hayatını manevi vazifelisi ve ihvâna kılavuzu Muhterem Ömer Muhammed Öztürk’ün kâleminden yayınlamaya devam ediyoruz: Hz. Sâmi (k.s.), sâlih dostların birbirlerine olan yardımlarının Kıyâmet günü de devâm edeceğinin tefsîrde beyân edildiğini sohbetlerinde sık sık anlatırlardı
Gıybeti edilen kişi, gıybetçisinin sözlerini duyduğunda ona gücenmemeli, o böyle bir niyet taşımasa bile sevâp kazânmasına vesile olduğundan dolayı onu sevmelidir. Demek ki sevâplarını kendisine armağan edenlerin bu davranışlarına canı sıkılan ahmaktır.
“Sana Allâh (c.c.)’dan ittikâ etmeyi, O (c.c.)’e itaati, insanlara ezâ vermemeyi tavsiye ederim. Buna bilhassa Haremeyn-i Şerîfeyn’de dikkat edesin. Herkes seni gıybet etse bile, sen kimseyi gıybet etme. Nefsin için kimseden dünya malı alma.
1926 ve sonrasında aile hukukuna ait düzenlemeler, Avrupa’nın Hıristiyanlık-modernizm sentezini önemseyen milliyetçi iktidarların etkilerini taşıyordu. Avrupa’nın milliyetçi iktidarları için, evlilik toplumsal bir değere haizdi.
Cenâb-ı Hâkk; rüzgârları, insanlara, hayvanlara ve bitkilere büyük faydalar sağlayacak biçimde idare edip çalıştırmaktadır. Rüzgar, canlıdan bir an kesilecek olsa, ölümüne sebebiyet verecek olan nefesin maddesidir.
Müslüman ülkeleri bilerek ve planlı olarak perişan hâle getiren Batı, bir de “Müslüman olduğunuz için dininiz sizi bu hale getirdi” diyerek suçu İslâmiyet’e yüklemektedir. Çıkış yolu olarak da, ismi İslâm olan fakat İslamiyet’le ilgisi olmayan bir ahlâk sistemini yerleştirmeye çalışmaktadır.