Hz. Peygamber (s.a.v.), söz, fiil ve takrirleri ile açıklamakla görevli olduğu konuları beyân etmekteydi. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur: “Sana da insanlara gönderileni açıklayasın diye Kur’ân’ı indirdik.” (Nahl s. 44) Hz. Peygamber (s.a.v.) bazen sözlü beyânda bulunurdu. Meselâ talâkla ilgili hadislerinde: “Allâh’ın, dikkate alınarak kadınları boşanmasını emrettiği iddet işte budur.” (Buhârî) buyurması gibi. Resûlullâh (s.a.v.), hesaba çekilen kimsenin azâp göreceğini ifade etmesi üzerine, Hz. Âişe (r.anhâ), kendisine “Âmel defteri kendisine sağından verilen kimse, kolay geçireceği bir hesaba çekilir” (İnşikâk s. 8) âyeti hakkında ne demeli?” diye sormuştu. Buna: “O sadece arzdır” buyurarak açıklama getirdi. (Müslim) “Münâfıkın alâmeti üçtür” sözünden ne kastettiklerini soran birine de: “Ondan size ne? Ben onunla şunu şunu kastettim.” demiştir. Resûlullâh (s.a.v.) aynı zamanda fiilleri ile de beyânda bulunuyordu. Meselâ Arefe gününde, Arafat’ta devesinin üzerinde iken bir bardak süt almış ve içmişti. Böylece o günde Arafat’ta oruç tutmanın meşru olmadığını açıklamış bulunuyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) namazın nasıl kılınacağını, haccın nasıl yapılacağını fiilleri ile açıklamış ve konuyla ilgili olarak: “Beni nasıl namaz kılıyorken görüyorsanız siz de öyle kılın” “Hac vecibelerinizi benden alın” buyurmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ikrârı da aynı şekilde beyân oluyordu. Bir fiilin işlendiğini bilir ve ona karşı, bâtıl ya da haram olması halinde, tepkisini göstermeye de imkânı bulunur ve buna rağmen onu onaylarsa, bu da bir beyân çeşidi olurdu. (Şatıbi, el-Muvâfakât; İslâmi İlimler Metodolojisi, c.3, s.289-290)