Mürşid-i kâmil olmadığı hâlde mürşidlik ve şeyhlik iddia edenler, hakikatte yol kesen eşkıyâlardır. Bir yerden bir yere giden kişi veya kervânların yolunu kesip onların değerli eşyâ ve paralarını alan haramzâdelere “kutta-i tarik” (yol kesen) eşkıya denilir. Bu sahte şeyhler, yol kesen eşkiyâlardan daha tehlikeli ve daha zararlıdırlar. Çünkü eşkiyâ yolcuların mallarını ve paralarını alır; bu sahte şeyhler ise insanların hak yola girmelerine, manen yükselip; Allâhü Teâlâ Hazretleri’ne dost olmalarına mâni olmaktadırlar. Nefsini konuşan, büyük velîlere mahsus olan hitâba muhatab olmadığı ve nefsine onlara gelen ilhâm gelmediği hâlde kendisine ermiş görüntüsü verenler de zâlimlerdendir. Mânevîyattan konuşmak için kendilerini zorlayan, Allâhü Teâlâ Hazretleri’nin kâmil kullarının kalblerinin üzerine indirdiği esrâr ve hakikâtleri konuştuklarını iddia edenlerin hepsi zâlimlerdendir. Kendilerinin mânevîyat ehli olduğunu iddia edenlerin, halkı çevresine toplayıp mânevî yollarını kesenlerin zulmü, zulümlerinin zararları ve onların iftirâları ölüm anında anlaşılır. Yâni evliyâ olmadıkları hâlde biz evliyâyız deyip Allâh (c.c.)’a iftirâ etmeleri ve konuşmaları Allâh (c.c.)’dan ilhâm aldıklarını iddia ederek yaptıkları söylemlerinin cezâsı, ruhun ilgisinin bedenden kesilmesi anında ortaya çıkar. Bunların yani sahte şeyhlerin ve evliyâlık taslayanların ruhları, kalıplarından kerhen ve istemeyerek çıkar. Çünkü onların ruhları, dünyevî şehvetler ve lezzetlere bağlıdır. Onlar, gaybî hakikâtler lezzetinden ve uhrevî zevklerden mahrumdurlar. Bir kimsenin gerçekten dîn âlimi yahut tarîkat şeyhi olabilmesi için elinde geçerli, yazılı ve hakikî icâzetname bulunması icap eder. (İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l Beyân Tefsiri, c.7, s.143-144; c.12, s.108. Tercüme: Ömer F. Hilmi)