Râbbani lütûf Allâh (c.c.)’un dünyada mü’min ve kâfir için eşit olarak onların yaşamlarını idame ettirecek imkânları hazırlamasıdır. Râbbani lütûf iki kategoriye ayrılır. Birincisi insanın gayri ihtiyari olarak faydalandığı lütûftur. Diğeri ise insanın kendi iradesi ile faydalanabildiği lütûflardır. Birincisi insanın herhangi bir gayretine gerek kalmaksızın istifade edebildiği lütûflardır ki herhangi bir çalışma, gayret ve güç harcamaksızın yararlanabilmektedirler. Meselâ güneş mü’min ve kâfir diye ayırım yapmaksızın ışığıyla yeryüzünü aydınlatırken, yağmur mü’min milletlerin üzerine de yağmaktadır, kâfir olan milletlerin üzerine de yağmaktadır. İnsanın kendi katkısıyla faydalanabildiği lütûflara gelince, bunlar, insanın çabasıyla gerçekleşirler ve yeryüzünde gizlenmişlerdir. Güç harcadığı takdirde bunlardan istifâde edebilirler. Meselâ toprak insana her türlü ürünü verir. Ancak eğer insan toprağı işleyip tohum elemezse toprak insana hiçbir şey vermez. Hz. Adem (a.s.)’ın yaratılmasından kıyâmet gününe kadar yaşayan her canlının rızkı yeryüzünde yeterli derecede vardır. Ancak insan çok zalim ve çok cahil olması sebebiyle yeryüzünde açlık ve kıtlık meydana getirmiştir. Meselâ bazı devletler fiyatların aşağı düşmemesi için yüz binlerce ton buğday, kahve ve yumurtayı denize dökebilmektedir. Yine bazı devletler çiftçisine para ödeyerek fiyatların düşmesini engellemek için bazı ürünlerin ziraatını yapmamalarını istemektedirler. Şayet bu devletler Allâh (c.c.)’dan korkup topraktaki bereketi bütün beşeriyete kısmadan yayabilseler, zira mahlukattan bunu engellemeye kimsenin hakkı yoktur, yeryüzünde açlık ve kıtlık meydana gelir miydi? Her ne zaman dünyanın bir bölgesinde açlık meydana gelirse dünyanın diğer bir bölgesinde bolluk meydana gelir. Eğer insan bunu sömürmeye kalkışmadan, adaletli bir şekilde paylaştırabilse; yeryüzündeki bereket dünyadaki bütün canlılara fazlasıyla yeter. İnsanın yeryüzünde kurmuş olduğu adaletsiz sömürü sistemleri bazı devletleri zenginleştirirken bazılarını da açlığa mahkum etmiştir.** (Muhammed Mütevelli Şaravî, Kuran’da Kıyâmet Sahneleri, s.14-15**)