Helâl kazanç ve meşru yollarla ulaşılan rızık, Müslüman’ın şiarıdır. Allah rızası gözetilmeyen, helâl-haram ayrımı yapılmayan, aldatma ve haksızlık içeren her türlü iş ve ticaretin İslâm’da yeri yoktur. İslam’da her alanda olduğu gibi çalışma hayatında da bir ahlak vardır. İslam’a göre işçi ve işverenin uyması gereken ahlaki sorumluluklar şunlardır:
Farklı vücut ve ruh yapılarıyla kadın ve erkek evlilikte bir bütünlük oluştururlar. Bu farklılıkların görev paylaşımında göz önüne alınması tabidir. Günümüzde kadının statüsü gittikçe değişmekte, daha çok aktif olmakta, çalışmaya yönelmekte ve adeta erkeksi rollere bürünmektedir.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz döneminde kadınların mescide gelip namâz kıldıklarına dair rivayetlerin bulunduğu bir hakikâttir. Ancak, sahabe kadınlarının tesettüre ve mahremiyete ne denli uyduklarını, hangi kıyafetlerle cemaate iştirâk ettiklerini de belirtmek gerekir.
z. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki Allâh ve Resûlü şarabın, meytenin(leşin), domuzun ve putların satışını haram kıldılar.” ”Ey Allâhın Resûlü! Meytenin yağları hakkında ne dersin, onlarla gemiler yağlanır ve insanlar onu aydınlanmak için kullanırlar?” diye sorulunca, Hz. Peygamber(s.a.v.) “Hayır o haramdır” diye buyurdu
8 Mart, 1910 yılından bu yana kapitalist küresel sermayedarların kendi lehlerine manipüle ettikleri ilginç bir gün olarak, “Dünya Kadınlar Günü” adıyla kutlanmaktadır. 8 Mart, her yıl giderek daha fazla çelişkiyi, soruyu bünyesinde toplayarak ilerlemektedir.
1. Yerçekimi kanunu: İSAC NEWTON değil BİRUNİ bulmuştur. (500 sene önce) 2. Kan dolaşımı: WİLLİAM HARVEY değil İBN-İ NEFS bulmuştur. (300 sene önce)
Kur’ân’da her şeyin açıklaması bulunmaktadır. Gerçek anlamda onlara vâkıf olan, şeriatın tamamını ihâta etmiş olur ve hiçbir konuda sıkıntıya düşmez. Buna şu Kur’ân nassları delâlet eder: “Bugün size dininizi tamamladım.” (Mâide s. 3)
Kadına karşı şiddeti önlemek amacıyla imzalandığı söylenen, “Feminist felsefenin” ve LGBTIQ+’nın ruhuna uygun olarak hazırlanan İstanbul Sözleşmesi, uygulanmaya konulduğu 2014 tarihinden itibaren kadına karşı şiddeti azaltmamış, aksine, aile içi şiddeti çok ciddi bir şekilde artırmış ve aileyi adeta savaş alanına çevirmiştir.
Râbbani lütûf Allâh (c.c.)’un dünyada mü’min ve kâfir için eşit olarak onların yaşamlarını idame ettirecek imkânları hazırlamasıdır. Râbbani lütûf iki kategoriye ayrılır. Birincisi insanın gayri ihtiyari olarak faydalandığı lütûftur.
Bu soruya Merhum Yusuf Kandehlevi (r.âleyh)’in cevabı: 1960’larda Hindistan’da büyük bir ekonomik kriz yaşanır. Temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları hiç görülmemiş bir şekilde artar. Eşyalardaki pahalılık artık halkın dayanamayacağı bir duruma gelir. Halk, “Hayatüs Sahabe” kitabının müellifi Yusuf Kandehlevî (r.âleyh)’in yanına gelip bu durumu şikayet ederek pahalılıktan ve fiyat artışından yakınır.
İbn Ömer (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu anlattı:. ”Bir kimse, halkın yiyecek maddelerinde ihtikâr (karaborsa) yolunu tutarsa, Allâh (c.c.)’dan uzak kalır. Allâh (c.c.) da ondan uzaktır.” Saîd b. Müseyyeb (r.a.), Ömer b. Hattab (r.a.)’den naklen Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu anlattı. “Câlib rızıklanır; muhtekir (karaborsacı) mel’undur.
İslâmiyet, diğer dinlerden farklıdır. İslâm dininin, başka din ve kültürlere uygun olması beklenemez. Aksi halde yeni bir dine gerek kalmazdı. Resûlullâh (s.a.v.)’in, gayr-i müslimlere muhâlefet edip yepyeni bir nizâm getirmesi, Yahudilerin de dikkatini çekmiş ve “Bu adam bize muhalefet etmedik hiçbir şey bırakmadı” demek zorunda kalmışlardır.
Sanal âlem (internet), meçhule attığımız kement. Onu avcumuzun içine alacağımızı sandığımız anda onun tarafından yutuluyoruz. Makine uygarlığında merhamet yoktur. Teknolojinin bize dayattığı hızlı olma zorunluluğu, bilişsel yeteneklerimizi zayıflatıyor. Kısa dönem hafızamız zedeleniyor.
Ehl-i Sünnet yolunun önemini gâyet iyi bilen İslâm düşmanları, İslâm’ı dışarıdan yıkmayı başaramayacaklarını anladıkları için münâfıklar vasıtasıyla İslâm’ı içten yıkmaya çalışmaktadırlar. Ancak bunda da başarılı olamayacaklardır.
Evliyânın en büyüklerindendir. Babası Muhammed Behâeddîn-i Veled Hazretleri Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in rüyâda medhettiği ve “Sultânü’l-ulemâ= Âlimlerin sultânı” ismini verdiği pek kıymetli bir âlim ve evliyâ idi. Hz. Ebû Bekir Sıddîk (r.a.)’in soyundandır.
Müslüman Türk Toplumuna Batı eksenli dayatılan “ılımlı İslam sapkınlığı” ve “tesettür meselesindeki sapmalar ve ailenin dejenerasyonu” henüz ehl-i imân ve vicdan sahiplerince tam olarak farkedilemedi. Ya da farkedilse bile, durumu ilan edebilecek sorumluluk sahibi yürekli, imân ehli yazar çizere, lokal ve cılız sesler dışında, bugüne kadar pek rastlanmadı.
Erkeklerin hanımları üzerinde hakları olduğu gibi, hanımların da erkekleri üzerinde hakları vardır. Erkeklerin bu hakları gözetmeleri lâzımdır. Hanımı ile güzel huylu, güler yüzlü olmalıdır. Allâhü Teâlâ: “Onlarla iyi hayat sürün” (Nisâ s. 19) buyuruyor.
Bilgisayarın ve internetin bize sunduğu kolaylıkları inkâr edemeyiz, İnternet sayesinde aylarca sürecek bir araştırmanın süresi kısalır, istediğimiz bir bilgiye anında ulaşabilir, e-posta ile anında haberleşiriz.
1926 ve sonrasında aile hukukuna ait düzenlemeler, Avrupa’nın Hıristiyanlık-modernizm sentezini önemseyen milliyetçi iktidarların etkilerini taşıyordu. Avrupa’nın milliyetçi iktidarları için, evlilik toplumsal bir değere haizdi.
Güya Hz. Alî sevgisi adı altında Şia’nın Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Âişe (r.a.e.) düşmanlıkları bilinen bir vakıâdır. Hz. Ömer’e söven birini işittiğinizde ona hangi Ömer’i kast ediyorsun diye sorun? Kastettiğin Hz. Alî (k.v.)’nin oğlu olan Ömer mi? Yoksa Hz. Alî (k.v.)’nin oğlu Hz. Hüseyin (r.a.)’in oğlu olan Ömer mi?
Erkeklerin mahremi olmayan kadınlara, kadınların da mahremi olmayan erkeklere belli ölçüler dışında bakmaları caiz değildir. Buna göre aralarında birbirinin mahremi olmayan kadınlar ve erkekler bulunan insanlar, birbirlerini görmeyecek şekilde ayrı ayrı yerlerde oturacaklardır.