Erkeklerin mahremi olmayan kadınlara, kadınların da mahremi olmayan erkeklere belli ölçüler dışında bakmaları caiz değildir. Buna göre aralarında birbirinin mahremi olmayan kadınlar ve erkekler bulunan insanlar, birbirlerini görmeyecek şekilde ayrı ayrı yerlerde oturacaklardır. Bu, nefislere zor gelir ama kalplerin ve duyguların selâmeti için daha elverişlidir. Mahremiyet meselesine, en çok birbirine mahrem olmayan yakın akrabalar arasında dikkat edilmelidir. Çünkü bu kimseler her ne kadar nesep ve evlilik dolayısıyla akraba sayılsalar da, birbirlerine namahremdirler. Yani birbirlerine nikâhları düşmektedir. İşte, çok kere mahrem sayılmayan erkek ve kadın akrabalar arasındaki münasebetler önemsenmemekte, hassas davranılması gereken yerler ihmâl edilmektedir. Hâlbuki erkek ve kadın, ancak kendisine ebedî olarak nikâhı düşmeyen kimselerle bir arada bulunup rahat hareket edebilir. Erkeklerin haremlere dikkat etmesi gerektiği gibi, kadınların bu hususa daha fazla dikkat etmeleri gerekmektedir. Çünkü kadının çekici yönü erkekten fazladır. Gülüşleri, gamzeleri haram işleri gönüllere sokmaya sebep olmaktadır. Şimdi bir kadının sadece yüzü ve elleri açık olarak da olsa böyle bir mecliste oturduğunu düşünelim. Sesiyle ve davranışlarıyla mahremi olmayan erkeğin devamlı dikkatini çekecek ve sırf kalbinde de kalsa, şeytânla nefsin işbirliği yapmasına sebep olacaktır. Lakaydilik sonunda bazı vahim ve çirkin neticelerin doğmasına sebebiyet verilecektir. Birbirine namahrem olan erkekle kadının yanında emniyeti sağlayacak üçüncü birisi bulunmadan, yalnız başlarına kalmalarını Peygamberimiz (s.a.v.) daha da şiddetle yasaklamıştır: “Allâh (c.c.)’a ve âhiret gününe imân eden kimse, mahremi olmayan yabancı bir kadınla bir arada bulunmasın, zira üçüncüleri şeytândır.” Şeytan bu durumda her iki cinsteki kötü duyguları tahrik edip, onları yoldan çıkarabilir. (Mehmet Paksu, Kadın, Evlilik ve Aile)