Kadına karşı şiddeti önlemek amacıyla imzalandığı söylenen, “Feminist felsefenin” ve LGBTIQ+’nın ruhuna uygun olarak hazırlanan İstanbul Sözleşmesi, uygulanmaya konulduğu 2014 tarihinden itibaren kadına karşı şiddeti azaltmamış, aksine, aile içi şiddeti çok ciddi bir şekilde artırmış ve aileyi adeta savaş alanına çevirmiştir. Bu durum, istatistik verilerinde çok açık şekilde görülebilmektedir İstanbul Sözleşmesi 19 Mart 2021’de feshedilmiştir. Ancak İstanbul Sözleşmesine bağlı olarak hazırlanan kanunlar yerinde durmaktadır. 6284 sayılı “Aileyi Koruma Kanunu”, 5237 sayılı “Türk Ceza Kanunu”, 4721 sayılı “Türk Medeni Kanunu”, birçok genelge, yönetmelik ve proje; İstanbul Sözleşmesi’ne ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesine göre düzenlenmiştir. Bu yasalara göre aile bir savaş ortamıdır, bir arenadır. İstanbul Sözleşmesi’nin tek başına feshedilmiş olması, bu nedenle istenen ve beklenen sonucu vermeyecektir. 6284 Sayılı Yasa ve “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi” Hz. Yusuf (a.s.)’ı hapse attıran bir zihniyetin 21. yüzyıla yansımasıdır, insan doğasına, genetiğine ve fıtratına açılmış bir savaştır. Bu mevzuat, “Nötr cinsiyet hareketi”ni hayata geçirmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Zina, fuhuş dâhil her türlü cinsel sapkınlığı yasal koruma altına alarak yaygınlaşmasına imkân sağlayan bir zemin hazırlanmıştır. Bu mevzuat, aile içi ihtilâfların çözümünde mahremiyeti yıkmakta ve ailelerin arabuluculuk yapmasına karşı çıkmaktadır. Delil, belge aramayan 6284 sayılı yasa ve uygulama yönetmeliği aile yapısına bir savaş ilanıdır. Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmekle sadece ellerine takılmış zincirleri kırmıştır. Ayaklarındaki zincirleri de koparabilmesi için AB uyum yasalarının tümünü ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ile İstanbul Sözleşmesi’ni referans alan tüm iç yasal mevzuatı feshetmesi gerekmektedir. **(Umran Dergisi, Nisan 2021)