Ehl-i Sünnet yolunun önemini gâyet iyi bilen İslâm düşmanları, İslâm’ı dışarıdan yıkmayı başaramayacaklarını anladıkları için münâfıklar vasıtasıyla İslâm’ı içten yıkmaya çalışmaktadırlar. Ancak bunda da başarılı olamayacaklardır. Eğer başarılı olabilecek olsalardı birkaç yüzyıldır denedikleri bu metod neticesinde biraz ilerleme kaydedebilirlerdi. Ancak elhâmdülillâh hiçbir ilerleme kaydedememişlerdir. Meselâ Osmanlı’nın son döneminde İstanbul’da 2000’e yakın kayıtlı cami vardı. Günümüzde ise yaklaşık bin cami vardır ki bunların sekiz yüze yakını cumhuriyet döneminde inşa edilmiştir. Bu, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla beraber ne kadar fazla cami yıkımının yapıldığını görmek açısından etkili bir örnektir. Birçok câmi depo, ahır olarak kullanılmıştır. 1932 yılında İstanbul müftüsü Süleymaniye Camii’nde imâmlık yapabilecek eğitimde bir kişi bulamadığı için “Elemtere’den aşağısını okuyabiliyor, hiç olmazsa cami kapanmasın.” diyerek mahalle bekçisini Süleymaniye Camii’ne imâm tayin etmiştir. Uzun yıllar Kur’an eğitimi engellendi, 18 sene ezân Türkçe okutuldu. Tüm bu İslâm’ın yaşanmasını engelleme çabalarına rağmen müslümanların sayısını belli bir dönem için azaltmış gibi görünseler de ortadan kaldıramadılar. Aksine her tarafta tekrardan yüz binlerce, milyonlarca müslüman türedi. Türkiye’de çok tanınan bir gazeteci hacca gittikten sonra yazdığı bir yazısında kendisinin daha önceden müslümanların mahalle baskısı gibi dış nedenlerle hacca gittiğini düşündüğünü, ancak bu hac yolculuğundan sonra hiç kimsenin hacca hâlis bir inanç dışında bir şeyle gitmeyeceğine inandığını, gidenlerin hepsinin hâlis inanışlı kimseler olduğunu, bunu kendi gözleriyle gördüğünü, hatta Papa hacca gitse onun dâhi müslüman olacağını düşündüğünü yazdı. Yani İslâm düşmanlarının istediğinin aksine müslümanlar Allâh (c.c.)’un emirlerini yerine getirebilmek için hâlisâne gayret sarf etmektedir ve netice itibariyle İslâm düşmanları her taraftan uğraşmalarına rağmen müslümanın sayısını da azaltamadılar, İslâm’ı da ortadan kaldıramadılar. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.9-10)