Peygamberi ve onunla birlikte imân edenleri utandırmayacağı günde Allâh sizi, içlerinden ırmaklar akan Cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından âmellerinin nurları aydınlatıp gider de, “Ey Râbbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin” derler.” (Tahrim s. 8)
“İmân eden ve soylarından gelenler de imânda kendilerine tabi olanlar var ya; işte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların âmellerinden de bir şey eksiltmedik. Herkes kazândıklarına karşı bir rehindir.” (Tûr s. 21)
İyilik yapmada ve iyiliği istemede öyle ol ki, başkası bir iyilik yapınca, senin yaptığını sansınlar; kötülük yapmada ve istemede öyle ol ki, sen kötülük yapsan, başkası yaptı sansınlar.
Rivâyet ederler ki, Mü’min kabrinden çıktığı vakit, yüzü ve kokusu güzel bir şey, onu karşılayacak: “Ben, senin sâlih amelinim, gel bana bin; zîrâ dünyâda ben, sana binmiştim” diyecek.
Cehennem hakkında Cenâb-ı Hâkk, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur: “Şu gerçeği bilmiyorlar mı ki, kim Allâh (c.c.)’a ve Resûlü (s.a.v.)’e karşı hududu aşarsa, içinde ebedi olarak kalmak üzere, ona cehennem ateşi vardır.”(Mehmed Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Âkâidi, s.263)
Siz birbirinizi tanıdığınızı inkâr eder ve birbirinize lânet okursunuz.” (Ankebut s. 25); “Muttakiler dışındaki bütün dostlar, o gün birbirine düşmandırlar.” (Zuhruf s. 67) ve “Her ne zaman o cehenneme bir ümmet girerse, dindaşlarına lânet eder.” (A’raf s. 38)
Eğer kabir azâbının sebebi dünyaya bağlanmak ise bundan hiç kimse kurtulamaz. Çünkü kadın, evlât, mal ve yüksek bir mevkiyi herkes sever.
Sur; boynuz demektir. Onu duyan herkes rûhunu teslim eder. Yani rûhları da ölecektir. Ancak bu konuda Allâh (c.c.)’un ölmesini istemediği bazı rûhlar istisnâ edilecektir,
Kıyâmetin alametleri sadık haberlerle bizlere ulaşmıştır. Müslümanların da bunlara inanmaları gerekmektedir.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur: “Kıyâmet Gününde her hak, sâhibine verilecek, hattâ boynuzsuz koyunun hakkı boynuzludan alınacaktır.”
Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur: “Allâh (c.c.)’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzûrunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk edeceğimiz günü düşün!” (Meryem s. 85-86)
Mezar kimin olursa olsun, ziyareti sünnettir. Çünkü mezarları ziyaret etmek, ahireti hatırlatır ve dünya nimetlerini unutturur. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Ben mezarları ziyaâret etmenizi yasaklamıştım, artık ziyâret edin. Çünkü bu ziyâret ahireti hatırlatır” buyurmuşlardır.
Şehâdet ederim ki, kabir azâbı haktır ve bu azâb kâfirler ile günâhkâr mü’minlerin bir kısmına mahsustur.
“Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir fazlalık olmak üzere namâz kıl. Böylece Rabbinin, seni, övgüye değer bir makâma (Makâm-ı Mahmud’a) göndereceğini umabilirsin.” (İsrâ s. 79) Hz. Peygamber (s.a.v.), “Makâm-ı Mahmud, ümmetime şefaat edeceğim bir makâmdır.” buyurmuştur. (İmâm Taberî) İmâm Tirmizî’den gelen bir rivâyette de Hz. Peygamber (s.a.v.)’e Makam-ı Mahmud sorulmuş; “O, şefaattir.” cevâbını vermiştir.
“Allâh Rasûlü (s.a.v.)’in sahabelerinin bir vasfı da Allâh (c.c.)’a kavuşmayı baldan daha fazla sevmeleri idi. Onlar dünya sıkıntılarından endişe duymazlardı. Allâh (c.c.)’un rızıklarını üstlendiğine inanırlardı. Sizden birinizin yaşamayı istediğinden çok daha fazla ölümü isterlerdi.
Kabir Azâbı Haktır Kabir Azâbı Haktır başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz. […]
Öldükten Sonra Kimseyi Arkamızdan Konuşturmamak Öldükten Sonra Kimseyi Arkamızdan Konuşturmamak […]
Mahşer Sabahının Dehşeti Mahşer Sabahının Dehşeti başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz. […]