Kıyâmetin alametleri sadık haberlerle bizlere ulaşmıştır. Müslümanların da bunlara inanmaları gerekmektedir. Bu konuda bazı rivayetler şunlardır:
Efendimiz (s.a.v.)’e bir kişi “Bana kıyâmet saatinden haber verin” diye soru sordu. Peygamberimiz (s.a.v.) de, “Bu konuda soru sorulan, sorandan daha âlim değildir” buyurdu. Öyle ise bana onun alâmetlerinden haber ver diye sorunca, Peygamberimiz (s.a.v.) “Cariyenin sahibesini doğurması (başka rivâyette de cariyenin sahibini doğurması), yalınayak, çıplak ve fakir çobanların yüksek binalar yapmakta yarışmalarını görmenizdir” buyurdu. (Müslim)
Hadîs-i şerîfin bu son iki fıkrası ilim adamlarınca değişik rivâyetlerde tefsir edilmiştir.
En güzel olanı da birçoklarının ittifâkla söyledikleri şu tefsirdir: “Terbiyenin yetersiz ve yabancılaşmasından, hâyânın yok oluşundan, toplumdaki kargaşadan ve aile bağlarının zayıflığı neticesinde evlâtların anne ve babalarına isyânkâr olmalarıdır. Günümüzde yabancı ve tevhid inancının dışındaki eğitimler neticesinde oluşan ve gelişen neslin yapısı gibi tüm bağlar tamamıyla kopmuş haldedir. Hadîs-i şerîfin ikinci bölümü ise; Allâhü âlem şöyledir: Dünyanın gelişmesi, şehirlerin modernleşmesi, halkın şehirlere akın etmesi, evlâtların ve ailelerin başıboş bırakılması, izzet ve şerefin zenginlikle ölçülmesi, soyu bozukların, insanlıktan nasiplerini alamayanların yüksek binalar ve kâşânelerde safâ ve saltanat sürerek Allâhü Teala’ya isyân etmeleri sadece dünya hayatının zevk ve nimetlerine önem vermeleri demektir. Zamanımızda görüldüğü gibi.
(Mehmed Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Âkâidi, s.235)