Öldükten Sonra Kimseyi Arkamızdan Konuşturmamak
Öldükten Sonra Kimseyi Arkamızdan Konuşturmamak başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere vasiyetlerinden biri de, bizler öldükten sonra insanların hakkımızda gıybet yapmamaları ve sövüp sayarak günâha düşmemeleri için dünyada yaşadığımız sürece insanlara ezâ ve cefâda bulunacak bir harekette bulunmamamız buyurulmaktadır.
Dünya hayatında hayra sebep olacak güzel davranışlarda bulunursak, öldükten sonra arkamızdan gıybet yapıp günâha düşmelerine meydan vermemiş oluruz. Dünya hayatında gıybetinin yapılmasına açık kapı bırakanın âhiret gününde kendisini çekiştirenlerden hak istemeye hakkı yoktur. Çünkü dünya hayatındayken insanları gıybet yapmaya, onları günâha düşürmeye kendisi sebep olmuştur.
Aliyyü’l-Hayvâs (r.âleyh)’in (İmâm Şarani Hz.lerinin hocası) bu konu üzerinde şöyle söylediği rivâyet edilir: “Sakın, dedikoduya sebebiyet veren işleri yapanların gıybetlerini yapmak helâldir deme, bu çok yanlıştır. Böylelerinin gıybetlerini yapmanın haramlığı yine bakidir. Ancak o kişi açıktan açığa günâh işlerse o vakit gıybeti mubâh olur”. Yani hem açıktan günâh işleyen hem de insanları doğru yoldan saptıran kişiler hakkında insanları sakındırmak için eksikleri, yanlışları konuşulabilir, bu günâh değildir.
Bir kimse dünya hayatında birçok eksik yönleri olacağı cihetle ölen bir kimse hakkında kötü bir şey söylememeye dikkat etsin. O kimse bu noksanlarıyla kötüleneceği gibi, hakkında bir şey konuşursak bizlerin de öylece kötüleneceğimiz bilinmelidir. Sakın böyle bir yanlışlığa düşmeyiniz.
Ebu Dâvud (r.âleyh)’in rivâyet ettiği hadiste Efendimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuşlardır: “Sizler ölenlerinizin güzel yönlerini anlatınız ve anınız, onların işledikleri kötülükleri anlatmayınız.” Başka bir hadiste: “Bir ölünün yanında bulunursanız hayırlı bir şey konuşunuz. Çünkü melekler söylediklerinize “âmin” derler” buyurulmuştur.
İbn Hibbân (r.âleyh) ise şöyle rivâyet ediyor: “Ölülere sövmeyiniz. Onlar, yaptıkları amellerine ulaştılar.”
(İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.1011-1012)