ERKEK SAHABİLER (Devamı) Ebû Ubeyde b. Cerrâh (EMİNÜ’L-ÜMME - Ümmetin emini, güveniliri) Musab b. Umeyr (SEFÎRÜ’L-ÜMME - Ümmetin elçisi)
Cenâb-ı Hâkk, Kur’ân-ı Kerîm’in bir çok âyetinde Resûlullâh (s.a.v.)’in Ashâbı (r.a.e.)’ni övmüştür: “Ey Resûlüm! İyiliği emreder, fenalıktan alıkorsunuz ve Allâh (c.c.)’a îmânınızda devam edersiniz.” (Al-i İmrân s. 110) Bu âyetin açık delâletinden de anlaşılacağı üzere, Ashâb-ı Kirâm’ın bu ümmetin en iyileri ve en hayırlıları olmasında şüphe yoktur.
Üçüncü râşid halife Hz. Osman (r.a.)’in orta yapılı bir bünyesi vardı. Ne uzun boylu, ne de kısa boylu idi. Esmer eğilimli güzel bir yüzü vardı. Sakalı sık ve gür idi. Zarif tabiatlı, yumuşak ahlâklı, arı duru bir kişiliği vardı ve çok cömert olmakla biliniyordu.
Enes bin Malik (r.a.) demişdir ki: Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, benim süt teyzem olan Melîha kızı Ümm-i Harâm (r.anhâ)’yı Kuba’da ziyârete geldi. Çünkü Ümm-i Harâm, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in dedesi Abdûlmuttalib’in anası “Selmâ” tarafından akrabâsı ve süt yönünden de mahremi idi.
Zeynep binti Huzeyme (r.anhâ) annemize “Ümmü’l-Mesâkin; yoksulların annesi” denirdi. Cahiliye devrinde bile böyle tanınırdı. O, Arabistanın en güçlü kabilelerinden olan Âmir İbni Sa’sa’ kabilesine mensuptu.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in muhterem hanımlarından biridir. Hz. Sevde (r.anhâ) ilk evliliğini Sekran (r.a.) ile yapmıştı.
Dünyâya düşkün olmaması, haramlardan çok sakınması, kerem ve cömertliği ile meşhûr hanım velîlerdendir. Çok hadîs-i şerîf öğrenmişti. Kur’ân-ı Kerîm’i ezbere bilirdi.
Bir gün Ka’b (r.a.) bir Yahudi âliminin ağladığını gördü. “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. “Bazı şeyleri hatırladım, o sebeple ağlıyorum” dedi. Bunun üzerine Ka’b (r.a.), “istersen seni ağlatan şeyleri sana söyleyeyim” dedi ve devam etti:
Hz. Zübeyr (r.a.) zeki ve özgüveni olan bir kişiliğe sahipti. Müslümanlık ortaya çıkınca süratle hak din İslâm’a yöneldi, tereddütsüz ve korkusuzca müslüman olduğunu ilan etti. O sıralarda 15 yaşlarında bir gençti.
Hz. Ali (k.v.) Efendimiz Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer (r.a.e.)’in aleyhinde konuşulduğunu duymuştu Minbere çıkıp şöyle dedi:Takvâ sahibi olan müslümanlar bu iki zâtı sever. Bunlara ancak fâcir ve âdî olanlar kin besler
Talha (r.a.)’i müslüman olduğunu ilan etmek için kendisini peygambere götürmek üzere Ebû Bekir (r.a.)’e gitmeye sevk etti. Böylece Hz. Talha (r.a.) ilk müslüman olanlardan oldu.
Abdurrahman b. Avf (r.a.) şehâdet getirerek kalktı ve Hz. Osman (r.a.)’in elinden tutarak “Allâh’ın ve Resûlü’nün ve ondan sonra gelen iki halifenin sünneti üzerine sana biat ediyorum!” dedi.
Hz. Ömer (r.a.) döneminde, “Hz. Ömer, Hz. Ebûbekir (r.a.)’den daha üstündür” dediler. Bu haber Hz. Ömer (r.a.)’in kulağına geldiğinde “Allâh (c.c.)’a yemin ederim, Ebûbekir’in bir gecesi vardır ki, Ömer ailesinden daha hayırlıdır
Allâhü Teâlâ, birbirlerine karşı rahmet ve sevgi bağlarıyla bağlı olmaları sebebiyle, Peygamberimiz (s.a.v.)’in Ashâbı (r.a.e.)’i Fetih Sûresi 29. âyette övmüştür. Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’in hepsi adaletli kimselerdir.
Selmân-i Fârisî (r.a.) Müslümân olmadan önce birçok râhibin hizmetinde bulunmuştu. […]
Hz. Sa’d (r.a.) Allâh (c.c.) için ilk kan döken kimsedir. Rivâyet olunduğuna göre Sa’d (r.a.) Mekke’nin mahallelerinden birisinde; Ammar b. Yâsir, Saîd b. Zeyd ve Abdullah b. Mesud (r.a.e.) olduğu halde namaz kılmaktaydı...
Hz. Ali (r.a.) müslümanların doğru düşünenleri arasında seçkin bir konumdaydı. Özlü sözler söyler, adâlet konularında tecrübe sahibi idi. Hz. Ebû Bekir (r.a.) döneminde fetvâda başvuru için bir kaynak idi. Hz. Ebû Bekir (r.a.) çözümü sıkıntılı bir mesele ile karşılaştığı zaman Hz. Ali (r.a.)’i çağırır “Ey Hasan’ın babası! Bize fetvâ ver” derdi. Hz. Ömer (r.a.) onun fıkıh bilgisine ve marifetine çokça itimat ederdi.
Hz. Cüveyriyye (r.anhâ), benî Mustalak kabilesi reisi Hâris bin Dırar’ın kızıdır. Hicretin beşinci yılında yapılan Benî Mustalak (veya Müreysî) savaşında esir alınmış, babası da kaçmıştı. Kabilesinden de 600 kişi esir düşmüştü..
Hz. Ömer (r.a.) müslüman olmadan önce müslümanlar, Mekkeli müşriklerin baskılarından dolayı Beytullah’a gidip namaz kılamıyorlardı; ancak gizlice bir araya gelebiliyorlardı. Hz. Ömer (r.a.) müslüman olunca doğruca Beytullah’ın yanına gitti ve müslüman olduğunu haykırdı.
“Ümmehâtül Mü’minin” (Mü’minlerin anneleri)’nden biri olan Safiyye, Huyeyy b. Ahtab adında Medine’deki Yahudilerden Nadiroğulları kabilesi reisinin kızıydı. Bazı kaynaklar Safiyye’nin asıl isminin Zeyneb olduğunu kaydeder. Arabistan’da reislere veya hükümdarlara düşen ganimet hissesine “Safiyye” denildiği ve bu sebeple, Zeyneb de Hayber savaşında esir olarak Resûlullah (s.a.v.)’in hissesine düştüğü için ona “Safiyye” denilmişti.
Hâlid bin Velid (r.a.) rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte şöyle diyor: “Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e bir adam gelerek: “Ya Resûlallah! Sizden hem dünya hem de âhirette kâfi gelecek, beni hiçbir şeye muhtaç etmeyecek bazı şeyler istirham edeceğim.”