Hz. Ömer (r.a.) döneminde, “Hz. Ömer, Hz. Ebûbekir (r.a.)’den daha üstündür” dediler. Bu haber Hz. Ömer (r.a.)’in kulağına geldiğinde “Allâh (c.c.)’a yemin ederim, Ebûbekir’in bir gecesi vardır ki, Ömer ailesinden daha hayırlıdır
Allâhü Teâlâ, birbirlerine karşı rahmet ve sevgi bağlarıyla bağlı olmaları sebebiyle, Peygamberimiz (s.a.v.)’in Ashâbı (r.a.e.)’i Fetih Sûresi 29. âyette övmüştür. Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’in hepsi adaletli kimselerdir.
Selmân-i Fârisî (r.a.) Müslümân olmadan önce birçok râhibin hizmetinde bulunmuştu. […]
Hz. Sa’d (r.a.) Allâh (c.c.) için ilk kan döken kimsedir. Rivâyet olunduğuna göre Sa’d (r.a.) Mekke’nin mahallelerinden birisinde; Ammar b. Yâsir, Saîd b. Zeyd ve Abdullah b. Mesud (r.a.e.) olduğu halde namaz kılmaktaydı...
Hz. Ali (r.a.) müslümanların doğru düşünenleri arasında seçkin bir konumdaydı. Özlü sözler söyler, adâlet konularında tecrübe sahibi idi. Hz. Ebû Bekir (r.a.) döneminde fetvâda başvuru için bir kaynak idi. Hz. Ebû Bekir (r.a.) çözümü sıkıntılı bir mesele ile karşılaştığı zaman Hz. Ali (r.a.)’i çağırır “Ey Hasan’ın babası! Bize fetvâ ver” derdi. Hz. Ömer (r.a.) onun fıkıh bilgisine ve marifetine çokça itimat ederdi.
Hz. Cüveyriyye (r.anhâ), benî Mustalak kabilesi reisi Hâris bin Dırar’ın kızıdır. Hicretin beşinci yılında yapılan Benî Mustalak (veya Müreysî) savaşında esir alınmış, babası da kaçmıştı. Kabilesinden de 600 kişi esir düşmüştü..
Hz. Ömer (r.a.) müslüman olmadan önce müslümanlar, Mekkeli müşriklerin baskılarından dolayı Beytullah’a gidip namaz kılamıyorlardı; ancak gizlice bir araya gelebiliyorlardı. Hz. Ömer (r.a.) müslüman olunca doğruca Beytullah’ın yanına gitti ve müslüman olduğunu haykırdı.
“Ümmehâtül Mü’minin” (Mü’minlerin anneleri)’nden biri olan Safiyye, Huyeyy b. Ahtab adında Medine’deki Yahudilerden Nadiroğulları kabilesi reisinin kızıydı. Bazı kaynaklar Safiyye’nin asıl isminin Zeyneb olduğunu kaydeder. Arabistan’da reislere veya hükümdarlara düşen ganimet hissesine “Safiyye” denildiği ve bu sebeple, Zeyneb de Hayber savaşında esir olarak Resûlullah (s.a.v.)’in hissesine düştüğü için ona “Safiyye” denilmişti.
Hâlid bin Velid (r.a.) rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte şöyle diyor: “Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e bir adam gelerek: “Ya Resûlallah! Sizden hem dünya hem de âhirette kâfi gelecek, beni hiçbir şeye muhtaç etmeyecek bazı şeyler istirham edeceğim.”
Nebî (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Nebîlerden, Resûller’den sonra Ebû Bekir’den daha fazîletli bir zat üzerine güneş doğmuş değildir.” (Buharî)
Takvâ, gayba imân, namaz ve infâk, Hulefâ-i Râşidin’in yani Efendimiz (s.a.v.)’in sohbetiyle irşâd olmuş ve halkı irşâd eden dört büyük halifenin sıfatıdır.
Amr (r.a.), Uhud’da, Peygamberimiz (s.a.v.)’in yanına varıp: “Yâ Resûlullâh (s.a.v.)! Önce savaşayım mı, yoksa müslüman mı olayım?” diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v.): “Önce müslüman ol, sonra savaş!” buyurdu. Bunun üzerine, Amr (r.a.) müslüman oldu. Müslümanlar, onu Uhud’da görünce: “Sen bizden uzak dur!” dediler. Amr b. Sabit (r.a.): “Ben imân ettim, müslüman oldum!” dedi ve müslümanların yanında yaralanıncaya kadar çarpıştı. Uhud’dan, ailesinin yanına ağır yaralı olarak getirildi.
Hicretten önce Medine’de İslâmiyet’i ka-bul etti. 622 yılı hac mevsiminde Resûlullâh (s.a.v.)’i Medine’ye davet etmek üzere Mekke’ye giden Ensar (r.a.e.) heyetinde bulundu. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) onun şair olduğunu öğrenince memnuniyetini belirtti.
Hz. Ebû Bekir (r.a.) bunları pazardan satın alıp Hz. Peygamber (s.a.v)’e getirince gözleri yaşla dolan Peygamber (s.a.v.) Efendimiz “Yâ Rabb, senin sevmediğin israftan, çekinen kimselere bu eşyayı hayırlı ve mübarek kıl” diye duâ buyurdular. Hz. Fâtıma (r.anhâ) bu eşyayı bütün hayatı boyunca kullanmıştır
Medinelilerden Sa’d bin Rebi (r.a.), daha Akabe’de Hz. Peygamber (s.a.v.)’in elini sıkarak O (s.a.v.)’e biat etmiş, muhacir kardeşlerine kucak açıp malının yarısını onlarla seve seve paylaşmış yiğit bir müslümandır.
Hz. Alî (r.a.), bu minber üzerinde bizlere hitap etti. Bunda Allâh (c.c.)’a hâmd-ü senâlar ettikten ve O (c.c.)’un dilediği şeylerden bahsettikten sonra şöyle buyurdu: “İçinizden bazı kimselerin beni, Ebûbekir (r.a.) ile Ömer (r.a.)’den üstün tuttuklarını duydum.
Malûm ola ki, Baki’ denilen yer sur (kale duvarları) dışında mübarek bir yerdir ki, vasfa gelmez. Medine kalesinin Bab-ı Cum’a tarafındadır. Bütün mevtaları o kapıdan çıkarırlar. İşte Baki’ dedikleri yer surların dışında etrafı duvarla çevrili bir mezarlıktır, içinde başka başka kubbeler, türbeler, kapılar vardır.
Hz. Esma (r.anhâ) Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in kızı, Abdullah bin Zübeyr (r.a.)’in annesi, Hz. Aişe (r.anhâ)’nın üvey kız kardeşi olan meşhur sahâbiye kadınlardandır. İslâm’ın ilk yıllarında müslüman olmuştu. Hicretten yirmi yedi sene önce doğmuştu.
Hz. Ali (k.v.)’ye biri “Sen Resûlullâh (s.a.v.)’i ne kadar seviyorsun?” diye sordu. Hz. Ali (r.a.) “Allâh (c.c.)’a yemin olsun ki, Resûlullâh (s.a.v.) bizim aramızda, mallarımızdan, çocuklarımızdan, analarımızdan ve şiddetli susuzlukta elimize geçen soğuk sudan daha fazla sevgiliydi.” dedi.
Hz. Hatice (r.anhâ) annemiz, Peygamberimiz (s.a.v)’in ilk hanımı, ilk îmân eden hür kadın, mü’minlerin annelerindendir. Kureyş kabilesinin kibâr ve asîl bir ailesine mensûptur.
Ebûbekir-i Sıddîk (r.a.) vefat edince, onu Resûlullâh (s.a.v.)’in temiz Ravdasının kapısına getirdiler. “Yâ Resûlâllah (s.a.v.), senin mağara arkadaşını getirdik” dediler. Bir de ne görsünler, Ravda-ı Mutahhara’nın kapısı kendiliğinden açıldı ve Resûlullâh’ın Ravdasının önünde kazılmış bir kabir göründü. Resûlullâh (s.a.v.)’in Ravdasından iki el çıktı ve Ebûbekir-i Sıddîk (r.a.)’i tutup aldı. O anda: “Siz dönün, gidin! Dost dosta kavuştu” diyen bir ses duyuldu.