İmâm-ı Âzam (r.a.), kendisine teklif edilen kadılık görevini ve devlet hazinesi bakanlığını kabul etmediğinden dolayı uğradığı çeşitli baskı ve zulümlere katlanarak âhiret sorumluluğu korkusundan dünyevî cezaları yeğler ve küçümserdi. Ebû Hanîfe (r.a.) dinî bilgilerde tam bir ihtisas elde etmiştir. Çağdaşları içinde kendinden daha bilgili birisi bulunmadığını bildiği hâlde insanları kendi mezhebine davet etmeyi istemezdi. Kendine kalsa, halktan uzaklaşıp bir köşede yalnız yaşamayı ve tevâzuyu uygun bulduğundan inzivâyı yeğleyecekti. Fakat insanları mezhebine uymaya davet etmesi konusunda, uyku âleminde tekrar tekrar Hz. Peygamber (s.a.v.) işaret buyurmuşlardır. İlâhî hazineleri hak edenlere dağıtma işi kendisine verilen Hz. Peygamber (s.a.v.)’den böyle bir buyruğun çıktığını kesin olarak iyice bilince, emre uymak lâzım ve gerekli olduğundan bu özel lutfa nâil olduğuna şükredip, mezhebini insanlara açıkladılar. Kısa bir sürede mezhebi ortaya çıkıp, doğu ve batıda, dünyanın çeşitli yerlerine yayıldı. Onun mezhebine uyanlar arttı. Onu çekemeyen hasetçiler terkedilip unutuldu. Allâh (c.c.)’un bir hikmeti, mezhebindeki usul ve fürû çok titiz bir şekilde nakle ve akla uygun olarak yazıldı, kurallarını düzenleyip sağlamlaştıran yetkili kişiler yetişti. Talebe ve müntesibleri bakımından çok mutlu oldu. Bu derece mutluluk ve başarılarına mânevî sebep ise İmâm-ı Alî (k.v.)’nun mübarek duâlarıdır. İmâm-ı Âzam (r.a.)’in babası Sâbit, küçük yaşta iken Hz. Ali (k.v.)’nin dikkatini çekmiş, kendisine ve nesline hayır duâlarda bulunmuştur. (İbn Hacer el-Heytemî, İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe (r.a.) Hayatından Rabbânî Esintiler, s.62-63)