Rivayet olunur ki Hz. Peygamber (s.a.v.) bir keresinde ashâbı (r.a.e.) ile birlikte oturuyordu. Resûlullâh (s.a.v.) konuşmasını keserek gökyüzünün derinliklerine doğru bir süre baktı. Sanki kendisine vahiy geliyor veya kulağına söylenen bir fısıltıyı dinliyordu. Bir süre sonra ashâbı (r.a.e.)’e dönerek: “Şimdi bulunduğunuz yere cennet halkından birisi gelecek” buyurdular. Sahabe bu mutlu müjdeyi hak edenin kim olduğunu öğrenmek için sağa sola bakmaya başladı. Az sonra bulundukları yere Sa’d b. Ebî Vakkas (r.a.) çıkageldi. Rivayet olunur ki Abdullah b. Amr b. As (r.a.), bir keresinde Sa’d b. Ebî Vakkas (r.a.)’e sordu: “Seni ibâdet ve amel olarak Allâh (c.c.)’a yaklaştıran şeyin ne olduğunu bana bildirir misin?” Hz. Sa’d (r.a.) bu soruya şöyle cevap verdi: “Hepimizin yaptığından fazla bir ibâdet veya bir davranışım yoktur. Şu kadar ki hiçbir kimseye içimde bir kin ve kötülük taşımıyorum.” Ankebut suresinin 8. âyeti Hz. Sa’d (r.a.) ile annesi arasında geçen çatışma ile bağlantılı olarak inmiştir. Bir başka rivayette de Lokman suresinden iki âyetin yine Hz. Sa’d (r.a.) hakkında indiği bildirilmektedir. Bu âyetler şunlardır: “Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. İşte bunun için önce bana, sonra da ana-babana şükret, diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin.” (Lokman s. 14-15) (Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.164-165)