İslâm’ın ilk yıllarında kölelerden ve gariban takımından bazıları guruplar halinde müslüman olmuşlardı. Bunlardan özellikle köleler, müslüman oldukları için şiddetli sıkıntılar çekmekteydiler. Kölelerin sahibi bulunan efendileri, onlara türlü türlü eziyetler ediyorlardı. Tâ ki tekrar eskiden taptıkları putlara ibâdet etmeye dönsünler. Fakat bu insanlar yeni dinlerine sıkı sıkıya sarılmış bulunuyorlardı. Bundan dolayı Mekkelilerin bunlara karşı düşmanlıkları her geçen gün artmakta idi. İşte bu durumda olan çaresiz müslümanları kurtarmak üzere Hz. Ebû Bekir (r.a.) girişimde bulunarak onları efendilerinden satın almış, âzad edip hürriyetlerine kavuşturmuştu. Rivayet olunduğuna göre Ümeyye b. Halef, Bilâl-i Habeşî (r.a.)’in efendisi idi. Ümeyye, Bilâl (r.a.)’e yoruluncaya kadar işkence ederdi. Onun müslümanlıktan dönmesinden ümidini kesmişti. Hz. Ebû Bekir (r.a.) onu kurtarmak amacıyla beş okiyye altın karşılığında satın almak üzere pazarlığa giriştiği zaman Ümeyye, ondan bıktığı için bunu kabul etmiş ve: “Ben onu bir okiyye’ye bile satacaktım” demişti. Hz. Ebû Bekir (r.a.) ise Ümeyye’nin bu sözüne şöyle karşılık vermiştir: “Yüz okiyye altına da olsa ben onu yine alacaktım!” Müşriklerden bazıları bu fırsatı değerlendirerek ellerinde bulunan kölelere karşı saldırganca davranıp işkence ederlerdi. Onların bu davranışları kölelerin müslüman olup kendilerinin putperest olmasından değil, Ebû Bekir (r.a.)’in onları kurtarmak amacıyla satın alma girişiminde bulunmasını sağlamak içindi. Müşrikler, daha çok para elde etmek için köleleri satın almak isteyen Ebû Bekir (r.a.)’den aşırı fiyat isteğinde bulunuyorlardı. Rivayet olunduğuna göre Ebû Bekir (r.a.)’in babası Ebû Kuhâfe, köleleri satın alıp âzad etme konusunda oğluna şöyle demişti: “Keşke kölelerden güçlü kuvvetli olanları satın alarak âzad etseydin. Böylece onlar, sana bir kötülük erişmesine engel olurlar ve dinini güçlendirirlerdi.” Hz. Ebû Bekir (r.a.) babasına şöyle cevap verdi: “Babacığım! Ben Allâh (c.c.) katında olan mükâfatı istiyorum.” **(Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.19-20)