Hadiste “Erkeğin avret yeri, göbeği ile diz kapağı arasıdır” (Ahmed b. Hanbel) buyurulmuştur. Diz kapağı avret yerindendir. Mümin kimse kendisine haram kılınan bir şeye bakamaz. Şayet iradesi dışında haram olan bir şeyi görürse derhâl gözünü ondan çevirmekle mükelleftir.
Müçtehid olmayan bir mü’min için, bu dört mezhepten birisini taklid etmek vaciptir. Taklid, delilini bilmeden, bilmeye gerek duymadan, mezhebi müdevven, müçtehid bir imâma uymaktır.
Resûlullâh (s.a.v.)’in buyuruyor ki: “Sizden biriniz, ben kendisine kendi canından daha sevgili olmadıkça imân etmiş olmaz.”
Günâhın özü, mükellefin dinî yönden sahih olduğuna inandığı şeyi dîne aykırı bir şekilde yapmaktır. Bid’atin özü ise, şeriatın, dinin mükemmel oluşu inancına muhâlefet etmektir.
Namazı vâktinde kılmaya edâ, vaktinden sonra kılmaya kazâ denir. Farz namazların kazâsı farz olduğu gibi vâcib namazın kazâsı da vâcibdir. Cuma namazı ve nâfile namazların kazâsı olmaz.
Günümüzde müçtehid imâmların (r.a.e.) eserlerini doğru dürüst bir şekilde okumaktan aciz bazı kimseler, müçtehidlik iddia etmekte ve şer’i hükümleri doğrudan doğruya Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerin meâllerinden çıkarmaya yeltenmektedirler.
1. Başlangıç ve vitrin Kunut tekbirinde erkeklerin kulakları, kadınların omuzları hizasına ve ellerinin içini kıbleye çevirerek kaldırmaları, 2.Tekbirler esnasında avuçları kıbleye çevirmek, 3. Kıyamda sağ eli sol eli üzerine koyarak ellerini bağlamak,
Beyaz elbise giymek müstehâbtır. Siyah elbise de öyledir. Çünkü Peygamber (s.a.v.)’in siyah bir sarığı vardı, onu bayramlarda sarardı ve sardığında ucunu arkaya doğru salıverirdi. Mekke’ye girdiğinde de siyah sarık sarmışlardı. Kişi, elbise giyiminde benzerini ölçü alırsa uygun olur. Onun için ne fazla pahalı olanını seçer, ne de fazla kötü olanını. Çünkü bunu yaparsa insanların gıybetine sebebiyet verir.
Ehl-i Sünnet’in mutlâk müctehîd imâmlarının baş tâcı İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (r.a.) Hazretleri’dir. “İmâm-ı Âzam yani ‘En Büyük İmâm’ rütbesini o yüce zâta, Ehli Sünnet imâmları vermişlerdir.
Namazın altısı içinde altısı da dışında olmak üzere on iki farzı vardır. Namazın dışındaki farzları: 1.Vakit: Her namazın belli bir vakti vardır. 2. Niyet: Niyetle namaz arasında dünya ameli, mesela yemek içmek, konuşmak gibi şeyler olmamalıdır.
İslâm dini kadın ve erkeğe avret mahallini örtmeyi farz kılmıştır. Çıplaklık, ahlâkın bozulmasına, zinanın artmasına ve insanların şehvanî arzularının kölesi haline gelmesine sebep olduğu için haramdır.
Vera’ ancak dünyaya karşı zühd ve âhirete karşı rağbetle gerçekleşebilir. Kalbin iyi olması sözüyle de bunun ancak gereksiz alâkalarından ve sevgisinden uzak durmakla mümkün olduğuna işaret edilmiştir.
Eşref Ali et-Tehanevi
Bir müslümanın helâli, haramı, farzı, vacibi ve diğer hükümleri muhakkikîn ulemânın kitaplarından öğrenmesi ve bilmesi gerekir. Ahkâm-ı Şer’iye’yi, İslâm ahkâmını herkesin kendi durumuna göre öğrenmesi farzdır.
Ömer Öztürk Efendi
Namazın farzlarını lâyık olduğu şekilde edâ edilmeli, vâcib ve sünnetlerini tamam yapılmalıdır. Muâz bin Cebel (r.a.) rivâyeti ile bildirilen hadîs-i şerîfte: “Namaz bir ölçektir. Kim namazı tam olarak ölçerek yerine getirirse, karşılığını tam ölçü ile alır
Kadının aslî görevleri evin içindedir. İslâm, kadına asli görevi ibâdetten sonra, Allâh (c.c.)’a kulluk yapacak, toplum ve cemiyete yararlı olacak insanları yetiştirmek ve insan neslini koruma görevlerini veriyor.
Bir kimse; tevhidi yani Allâh (c.c.)’un birliğini kabul edip “Lâ ilâhe illallâh” dediği halde, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in risâletini, peygamberliğini kabul etmezse, müslüman olmaz, imânlı sayılmaz.
Büyüklerden biri şöyle anlatıyor: “Bir hastayı ziyârete gitmiştim. Hasta ölmek üzere idi. Kendisine şehâdet kelimesini telkîne başladım, fakat adam bir türlü şehâdet getiremiyordu. Adam biraz açılınca: “Kardeşim ne oluyor ki, sana telkîn veriyorum da, şehâdet getiremiyorsun?” Adam: “Kardeşim terazinin dili, dilimin üzerinde şehâdet getirmemi engelliyor” dedi.
Tasavvuf, ilim ve âmelle Allâhü Te’âlâ’nın rızâsını ve O (c.c.)’un teveccühünü kazânmaya ve bu manâda O (c.c.)’a yaklaşmaya ve yakın olmaya çalışmaktır. Tasavvuf fıkhın bir şubesidir. Çünkü fıkıh, İmâm A’zam Ebû Hanife (r.a.)’in tarif ettiği gibi, “Nefsin yani insanın kendisinin lehinde ve aleyhinde olan hükümleri, helâl ve haramları, sevâp ve günâhları bilmesidir.”
Zekâtın vâcib olmasının (farziyetinin) şartı, aklı yerinde ve buluğ çağına ermiş olmaktır. Çünkü bu ikisi olmayınca sorumluluk yoktur.
İbn-i Abbas (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Ramazan’ını şöyle anlatıyor: “Resûlullâh (s.a.v.), Ramazân’da her gece Cebrail (a.s.) ile karşılaşır, onunla Kur’ân-ı Kerîm müzâkere ve mukâbelesinde bulunurdu.” (Buhârî)
1. Sahura Kalkmak: Hz. Peygamber (s.a.v.) şu tavsiyede bulunmuştur: “Sahura kalkınız. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.” (Buhârî) Çocuklar, derunleri temiz olduğu için o berekete katılmak isterlerse engel olunmamalıdır...