Beyaz elbise giymek müstehâbtır. Siyah elbise de öyledir. Çünkü Peygamber (s.a.v.)’in siyah bir sarığı vardı, onu bayramlarda sarardı ve sardığında ucunu arkaya doğru salıverirdi. Mekke’ye girdiğinde de siyah sarık sarmışlardı. Kişi, elbise giyiminde benzerini ölçü alırsa uygun olur. Onun için ne fazla pahalı olanını seçer, ne de fazla kötü olanını. Çünkü bunu yaparsa insanların gıybetine sebebiyet verir. Peygamberimiz (s.a.v.), elbise konusunda iki şıktan biriyle meşhur olmaktan nehyetmiştir. Yani, ne fazla pahalısı, ne de gerçekten kötüsü ki, ne fakihlerce ne de sefihlerce ayıplanmasın. Sarahsî (r.âleyh) şöyle demiştir: “Kişinin genellikle, yıkanmış elbisesini giymesi uygun olur.” Ancak Allâh (c.c.)’un, kendisine verdiği nimeti göstermek için, bulursa bazı zamanlarda en iyi elbisesini de giyer ve aynı zamanda mendûbtur. Yalnız bütün vakitlerde en iyi elbisesini giymemelidir. Çünkü giymesiyle muhtaçlara eziyet vermiş olur. Kezâ kışın da iki cübbe veya iki kürk üst üste giymemeli. Ancak yalnız biriyle soğuktan korunamazsa giyer. Kibirlenme ve böbürlenme olmazsa ağır kaliteli elbisenin giyilmesinde bir sakınca yoktur. Şöyle ki, söz konusu elbiseyi giymesiyle ve giymemesiyle kibir ve gurur bakımından rûhi yapısında bir değişiklik olmazsa, beis yoktur. Resûlullâh (s.a.v.), bir gün çıkınca üzerinde değeri bin dirhem olan bir ridâ vardı ve birçok defa namaza kalkarken, değeri dört bin dirhem olan ridâ bulunurdu. İmâm Ebû Hanife (r.a.) de değeri dört bin dirhem olan ridâ giyerdi. Böylece Allâhü Teâla, güzelliği mübâh kılmıştır. Nitekim Allâh (c.c.) şöyle buyuruyor: “De ki: “Allâh’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” (A’raf s. 32) Kibir ve böbürlenme için elbiseyi topuklar altına kadar uzun tutmak câiz değildir. Fasıkların giydiği elbiseleri giyerek, onların kılığına girmek mekrûhtur. Şâyet söz konusu elbise herkesin giyeceği bir elbise olmakla toplumun kılık kıyafetini temsil ediyorsa, mekrûh değildir. (Muhammed Alâeddin, El-Hediyyetü’l Alâiyye, s.368-370)