Enes (r.a)’den rivâyet edildi ki, Allâh Resûlü (s.a.v) şöyle buyurdu: “Susmak hikmettir (akıllılıktır), fakat onu yapanlar azdır.” Bu hadisi zayıf bir senedle Beyhakî tahriç etmiş ve şunu söylemiştir:
Mükellef: Buluğ çağına gelmiş, ibâdet etmekle ve günâhlardan kaçınmakla vazifeli, aklı başında her müslümana mükellef denir. Mükellef (yetişkin) kimselerin yaptıkları işlere “Ef’âl-i mükellefin (mükelleflerin yaptıkları işler)” denir.
Şiîler, Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’i kötülemekle, dolaylı olarak İslâmiyeti ve Kur’ân-ı Kerîm’i kötülemişlerdir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’in toplanmasında herbirinin hizmeti olduğu gibi, İslâmiyeti bize ulaştıranlar da onlardır.
Şiilik Abdullah b. Sebe isimli bir Yahudi tarafından çıkarılmış ve tarihleri boyunca müslümanlarla savaşmış; ibâdet ve muamele yönünden Ehl-i Sünnet’ten büyük ölçüde ayrılmış bir topluluktur. Şiîlerin fıkıhla ilgili görüşlerinden bâzıları da şöyledir:
Dinin ilk önderleri olan sahâbeler (r.a.e.) Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bereketli sohbetinde bulundukları ve O (s.a.v.)’in yaşadığı zamana yakın oldukları için Kur’ân’dan başka kitap yazmaya gerek görmezlerdi.
Ürkütücü keşfin haberi, geçenlerde ABD›den geldi. Amerika Birleşik Devletleri›nde kemik iliği nakli yapılan kişinin sadece kanında değil, göğsü ve kılları hariç tüm bedeninde donörün (organ vericisinin) DNA’sı tespit edildi. Daha beteri…
İslâm dininde inanılması zaruri olan yani İslâm akidesi dediğimiz konular, Amentüyle ifade edilen imân şartlarını toplamış olan metinde de geçtiği üzere altı ana maddeden ibarettir.
İmâm namaz kıldırırken şu 7 hususa dikkat etmelidir: 1. İmâm namazı hafif tutmalıdır. Enes b. Mâlik (r.a.) buyuruyor ki, “Hiçbir kimsenin ardında, Resûlullâh (s.a.v.)’in kıldırdığı namazdan daha hafif ve daha mükemmel bir namaz kılmadım.” 2. İmâm, müezzin henüz ikâmeti bitirmeden ve cemaat saf olmadan tekbir alıp namaza başlamamalıdır. Namaza başlamadan önce sağına soluna bakar. Saflarda boşluk ve düzensizlik görürse safların düzgün olması için cemaati uyarır.
6. Bir kimse ancak bir kâfirin yapabileceği bir fiili yapar ya da ancak bir kâfirden sudûr edebilecek (meydana gelebilecek) bir sözü söylerse; müslüman olduğunu ikrâr edip “La ilâhe illallâh, Muhammedur Resûlullâh” dese dahi bu fiil ve söz sebebiyle kâfir olur. Mesela, puta, güneşe veya aya secde etse, Yahudi veya Hıristiyanlarla beraber kilise ve havralara gitse, zünnar, haç gibi onlara mahsus olan kıyafetleri giyse, bu hareketleri sebebiyle kâfir olur. Kelime-i Tevhid’i ikrârına bakılmaz.
1. Bir kimse Allâh (c.c.)’un varlığını ve birliğini kabul ettiği halde Cenâb-ı Hâkk’ı ulûhiyetine yakışmayacak bir sıfat ile vasfetse kâfir olur. Meselâ, “Allâh (c.c.) Hâyy değildir, ezelî değildir, oğul edinmiştir, bazı varlıklara hulûl eder, sadece hayrın yaratıcısıdır” diyen kimseler Allâh (c.c.)’un varlığını ve birliğini kabul etmekle mü’min olmazlar. 2. Bir kimse Allâh (c.c.)’un varlığını ve birliğini kabul ettiği halde; peygamberliği veya peygamberlerden birisinin peygamberliğini kabul etmezse kâfir olur.
Haricîlerden bir grup gelerek Ebû Hanîfe (r.a.)’e; “Mescidin kapısı önünde iki cenaze bulunmakta, bunlardan biri şarap içmesi sonucu ölen bir erkeğe, diğeri ise zina edip hamile kalan, daha sonra da intihar eden kadına aittir” dediler.
Ezân okuyanı ve kâmet getireni duyan kimse onun söylediklerini aynen tekrarlar, ancak “hayye ales salâh ve hayye alel felâh. (Haydin namaza, haydin felâha)” sözlerini duyunca, herbirinden sonra: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh. (Günâhtan kaçacak güç, ibâdet edecek kuvvet ancak Allâh’ın yardımıyla kazanılabilir)” der. “Es-salâtü hayrun minen nevm. (Namaz uykudan hayırlıdır)” sözünü duyunca şöyle der: “Sadakte ve berirte.
Evliliğe flört ederek adım atmayı savunanlar hayli fazladır. Ancak flört ederken evliliği gözetenler, birbirini gereğinden fazla kandırırlar. En azından ilk zamanlarda kim olduklarını, ne düşündüklerini, neye inandıklarını birbirinden gizlemeye çalışırlar.
Hz. Peygamber (s.a.v.), söz, fiil ve takrirleri ile açıklamakla görevli olduğu konuları beyân etmekteydi. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur: “Sana da insanlara gönderileni açıklayasın diye Kur’ân’ı indirdik.” (Nahl s. 44) Hz. Peygamber (s.a.v.) bazen sözlü beyânda bulunurdu.
Allâh (c.c.), Resûlullâh (s.a.v.)’in hanımlarıyla başkalarının ilişkilerinde kesin hükmünü hicab âyeti ile inzâl buyurmuştur. “Bir de O’nun zevcelerinden, lazım olan bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyiniz. Bu şekilde istemeniz, hem sizin hem de onların kalpleri için en temiz bir harekettir.” (Ahzâb s. 53)
Mürşid-i kâmil olmadığı hâlde mürşidlik ve şeyhlik iddia edenler, hakikatte yol kesen eşkıyâlardır. Bir yerden bir yere giden kişi veya kervânların yolunu kesip onların değerli eşyâ ve paralarını alan haramzâdelere “kutta-i tarik” (yol kesen) eşkıya denilir.
Resûlullâh (s.a.v.)’in “Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu” dediği rivâyet olunmuştur: “Her kim benim dostuma düşmanlık ederse, ben de ona harb ilân ederim.” Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu: “Ey müstakbel (benden sonraki) müslümanlar! Ashâbıma sövmeyin, sizden birinin Uhud dağı kadar altın sadaka verdiği farzedilse, bunlardan birisinin iki avuç sadakasının fazîletine, hattâ bunun yarısına erişemez.” (Buharî)
Allâhü Teâlâ şöyle buyuruyor. “Allâh’ın, bir kısmınızı bir kısmınıza onunla faziletli kıldığı şeyi temenni etmeyin…” (Nisa s. 32) Allâhü Teâlâ, herkesin Allâh (c.c.)’un kısmetine, taksimine râzı olmasını emrediyor; aksi hâlde kişi, hasede düşmüş olur.
1. Hayızlı veya lohusa bir kadın farz, vacip, sünnet, nafile hiçbir namaz kılamaz, tilâvet veya şükür secdesi yapamaz. Bunların edâlarını yapması gerekmediği gibi, daha sonra kazâlarını da yapması gerekmez. Buna rağmen vakit girdiği zaman abdest alıp namazını edâ edebileceği kadar oturup tesbih ve duâ ile meşgul olması müstehâptır.
1. Kur’an okuma niyetiyle bir âyetten daha az olsa da tilâvet yapamaz. Fakat Kur’an okumayı kastetmediği durumlarda, duâ niyetiyle kısa âyetleri veya şükretmek içi “elhâmdülillâh” bir işe bereketle başlamak için “bismillâh” diyebilir. Bu şekilde bir âyetten daha az miktarda Kur’an lafızlarını söylemek mekruh değildir. Uzun âyet okumak ise caiz değildir. 2. Kur’an öğreten hayızlı kadın, Kur’an-ı Kerim’i her iki kelime arasını ayırarak, kelime kelime okuyabilir. Bitiştirerek okuyamaz.
İmam Şafii (r.âleyh) şöyle demiştir: “Resûlullâh (s.a.v.)’in, hadislerini dinlemeye, ezberlemeye ve başkalarına anlatmaya teşvik etmesi, sünnetin dinde delil oluşturmasını vurgulamaktan başka bir şey değildir. Zira hadisler; tutulması gereken helâlleri, kaçınılması gereken haramları, tatbik edilecek hadlerin (cezaların) kimlere uygulanacağını, alınacak veya verilecek bir malın düzenlenmesini içermekte ve ahiret ile dünya için öğütler vermektedir.”