Gözlem aletlerinin ve yeni yöntemlerin gelişiminde müslüman astronomların öncellerine kıyâsla kaydettikleri büyük ilerlemeler hakkında, İslâm astronomisine yönelik modern bilimsel araştırmaların gerçekten de erken sayılabilecek bir aşamasında, bilim adamı C. A. Nallino’nun edindiği genel izlenimden şunu duyuyoruz: “Araplar hem trigonometrik formüllerin kullanımında hem de aletlerin sayısı, kalitesi bakımından ve gözlem teknikleri sayesinde öncelleri Yunanları övgüye değer bir biçimde aşabildiler.
İslâmiyet, diğer dinlerden farklıdır. İslâm dininin, başka din ve kültürlere uygun olması beklenemez. Aksi halde yeni bir dine gerek kalmazdı. Resûlullâh (s.a.v.)’in, gayr-i müslimlere muhâlefet edip yepyeni bir nizâm getirmesi, Yahudilerin de dikkatini çekmiş ve “Bu adam bize muhalefet etmedik hiçbir şey bırakmadı” demek zorunda kalmışlardır.
Sanal âlem (internet), meçhule attığımız kement. Onu avcumuzun içine alacağımızı sandığımız anda onun tarafından yutuluyoruz. Makine uygarlığında merhamet yoktur. Teknolojinin bize dayattığı hızlı olma zorunluluğu, bilişsel yeteneklerimizi zayıflatıyor. Kısa dönem hafızamız zedeleniyor.
Müslüman Türk Toplumuna Batı eksenli dayatılan “ılımlı İslam sapkınlığı” ve “tesettür meselesindeki sapmalar ve ailenin dejenerasyonu” henüz ehl-i imân ve vicdan sahiplerince tam olarak farkedilemedi. Ya da farkedilse bile, durumu ilan edebilecek sorumluluk sahibi yürekli, imân ehli yazar çizere, lokal ve cılız sesler dışında, bugüne kadar pek rastlanmadı.
Türklerin İslâm dinine kitle halinde girmeleri X. asırda vuku bulmuş ve göçebelerin İslâmlaşması en büyük tarihî hâdiseyi teşkil etmiştir. İslâm’ın bu zaferi, başka memleketler ve milletlerde olduğu gibi, bir istilâ altında olmamış; Türkler kendi irâde ve arzuları ile yeni dini benimsemişlerdi.
Cihâdın dîni terminolojideki anlamı, kâfirlerle savasta elden gelen çabayı sarfetmektir. Aynı zamanda cihâd kelimesinden türeyen mücâhede, nefis, şeytan ve fâsıklarla mücâdele anlamında kullanılır.
İnsanın geceleyin, gündüz yaptığı işlerini gözden geçirmesi gerekir. Çünkü gece dinlenip istirahât ettiği için akıl ve zekânın daha çok çalışacağı, düşüncenin daha çok yoğunlaşacağı zamandır. Eğer yaptığı işler doğru ve övgüye değerse devam eder, benzerlerini de yaparak onu izler.
Ömer bin El-Hattab (r.a.) Hazretlerinin şöyle dediği rivâyet edilmiştir. “Biz bir ara Resûlullâh (s.a.v.)’in yanında oturuyorduk. Yanımıza elbisesi gâyet beyaz, saçları simsiyah üzerinde yolculuk eseri görünmeyen ve bizden kimsenin kendisini tanımadığı bir adam çıkageldi.
XIV. yüzyıl başlarında Anadolu Türk hekimliğinin hiç kuşkusuz en büyük ismi Hacı Paşa veya asıl ismiyle Celalettin Hızır’dır. İlk ve temel eğitimini Konya’da yapıp medrese mezunu olduktan sonra ilim tahsili için Mısır’a girmiş ve Kahire’de Kalavun hastanesinde hekim olarak çalışmıştır.
Abdullah b. Mübarek (r.âleyh), kölesi satış yaparken Peygamber (s.a.v.)’e salâvat getirirse, o gelirinden yemez ve: “Sen, Peygamber (s.a.v.)’e salâvat getirerek malı övdün, müşteri tavlamak için salâvat getirdin; sakın böyle yapma! Müşteriye malının ucuz olduğunu veya güzel olduğunu söyleme, malı önüne koy, sesini çıkarmadan sat!” diye öğüt verirmiş.
Bilgisayarın ve internetin bize sunduğu kolaylıkları inkâr edemeyiz, İnternet sayesinde aylarca sürecek bir araştırmanın süresi kısalır, istediğimiz bir bilgiye anında ulaşabilir, e-posta ile anında haberleşiriz.
“Hepimizi ve Kâinatı yaratan Allâhü Teâlâ Hazretleri tarafından Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in getirip tebliğ ettiği şeyleri, İslâm Şeriati’nin hükümlerini kalb ile tasdîk ve dil ile ikrâr etmeye imân denir. İmân tasdîk ve ikrârdan ibarettir.
1926 ve sonrasında aile hukukuna ait düzenlemeler, Avrupa’nın Hıristiyanlık-modernizm sentezini önemseyen milliyetçi iktidarların etkilerini taşıyordu. Avrupa’nın milliyetçi iktidarları için, evlilik toplumsal bir değere haizdi.
Cenâb-ı Hâkk; rüzgârları, insanlara, hayvanlara ve bitkilere büyük faydalar sağlayacak biçimde idare edip çalıştırmaktadır. Rüzgar, canlıdan bir an kesilecek olsa, ölümüne sebebiyet verecek olan nefesin maddesidir.
Müslüman ülkeleri bilerek ve planlı olarak perişan hâle getiren Batı, bir de “Müslüman olduğunuz için dininiz sizi bu hale getirdi” diyerek suçu İslâmiyet’e yüklemektedir. Çıkış yolu olarak da, ismi İslâm olan fakat İslamiyet’le ilgisi olmayan bir ahlâk sistemini yerleştirmeye çalışmaktadır.
“Çalışan annelere bakıcı yardımı” projesi kapsamında binlerce kadına yardım gündemde.Tam da burada şu soruları sormamız gerekmez mi? “Çalışan anne” kavramıyla, “ev kadını” olarak tanımlanan milyonlarca kadını rencide edilmiş olunmuyor mu? Bu anneler, “ne demek çalışan anne, biz çalışan anne değil miyiz, biz oturan anne miyiz?” sorularını soracak olsalar ne cevap verilebilir?
Doğru yol, en doğru ve en sağlam İslâm dinidir. İslâm dini, Kur’ân-ı Azimüş-şan’ın delâlet ettiği ve Peygamberlerin Efendisi (s.a.v.) Hazretlerinin ahlâkıdır.
Şu bilinmeli ki yeme ve içmeye olan ihtiyaç daha çekici ise de giyinmeye olan ihtiyaç dahi zarûrîdir. Çünkü giyinmekte bedeni korumak, hariçten gelebilecek olan ezâyı def etmek olduğu gibi edep yerlerini örtme, ziynet ve süsü sağlama vardır.
Türklerin İslâm dairesine girdiği sırada inanç ve yaşantıları İslâmiyet’e çok yakındı. Bu durum onların evvelce sahip oldukları doğru inanç ve itikattan ve beğenilen huylardan kopmadıklarını gösteriyordu. Bu sebeple de Hıristiyan, Yahudi ve Zerdüşt mis-yonerlerinin yoğun faaliyetlerine maruz kaldıkları bir dönemde kolaylıkla İslâmiyet’i seçtiler.
Kader hakkında konuşmamalı, onun sırrından bahsetmemelidir. Zîra derin bir deniz, karanlık bir yoldur. Kader, Allâhü Teâlâ’nın kimsenin bilemiyeceği bir sırrıdır. Kaderi hiç kimse yeterince anlayamamıştır.
Tek yumurta ikizleri de dahil olmak üzere, her insanın parmak izi kendine özeldir. Başka bir deyişle, insanların parmak uçlarında kimlikleri şifrelenmiştir. Bu şifreleme sistemini, günümüzde kullanılmakta olan barkod sistemine benzetmek de mümkündür.