Gavsü’l-A‘zam es-Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.) Hazretleri Fethü’r-Rabbanî (İlâhî Armağan) nâm eserinde, “Âlimler, Nebîlerin vârisleridir.” hadîs-i şerîfini şöyle izâh buyururlar: “Ey evlâd! Şunu bil ki, İslâm’a giren müslüman olur. İmân kalbde yer eder, o kimse mü’min olur. Sonra yakîn sâhibi olur. Sonra irfân sâhibi olur. Sonra her şeyi Kitâb ve Sünnet’e götürerek âmel eder ki o zaman da âlim olur. Îkân (yakîn) sâhibi olmadan hâkk ilimlere eremezsin. İslâm Dînî’nin emirlerine boyun eğmeyen emrin esâs sâhiblerine, Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’e teslîm olmaz. Evvelâ İslâm ol ve bütün varlığını Allâh (c.c.)’a teslim et. Şerîatın emirlerini hakkıyla yerine getir ve yasaklarından da hakkıyla sakın! Mü’min kimse Allâh (c.c.)’un nûruyla bakar, bundan dolayı mü’min şeytânı sindirir. Ey evlâd! İlim hâkk erenlerin (ârifibillâh, âlimlerin) ağzından öğrenilir ki işte bunlar yakîn, ittikâ ve irfân sâhibi kimselerdir. Bunlar, ihlâsla âmel ederler, her sözü her hareketini yalnız ve yalnız Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’in rızâsı için yaparlar. Sen her hâlini Şerîat’e uydurursan, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, kuşun yavrusunu beslediği gibi seni besler. Âlimler, peygamberlerin sağında ve solunda yürürler. Peygamberlerin yediğini yer, içtiğini içerler. Peygamberlerden öğrendikleri ilimle âmel ettikleri için de onlara vâris olmuşlardır. Bunun için de Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz: “Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir” buyurmuşlardır. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’i, Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’e öğreten ve sevdiren; Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetine götüren ve onu öğretenler de işte bu ârifibillâh, âlimibillâh olan zâtlardır. Ey evlâd! Akıllı ol! Allâh (c.c.) yolunun bu erlerine karşı edebini iyi takın. Onlar, bölüşülmesi imkânsız kimselerdir. Beldeler onların hürmetine ayakta durur; kullar, onlar için esirgenir; yeryüzü onların şerefine muhâfaza edilir.” (Misvâk Neşriyât, İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe (r.a.)’in Hadis İlmindeki Yeri, s.8-9)