Hadîs-i Şeriflerde ve diğer kaynaklarda belirtildiğine göre, zekâta tabi olan mallar şunlardır: Altın, gümüş, deve, sığır, koyun-keçi, atlar ve diğer hayvanlar. Toprak mahsulleri: Meyveler, sebzeler, buğday, arpa, mısır ve diğer tahıl ürünleri. Ziynet eşyası, ticaret malları, madenler, defineler, petrol ve petrol ürünleri. Altın ve gümüş isterse ziynet eşyası olsun, hangi yoldan elde edilirse edilsin ticarî ve nâmî (değeri artan mal) sayılırlar. Hanefî mezhebine göre ticarî niyetin geçerli olabilmesi için, niyetin ticaret ameli ile birlikte olması gerekmektedir. Bir malın ticaret malı sayılabilmesi için mücerret ticarî niyet yeterli değildir. Niyetle beraber fiil de gerçekleşmelidir. Bu yüzden ticarî niyet gerçekleşmeden mal alımı gerçekleşecek olursa, elde edilen mal, ticaret malı olmayacağı için zekâta tabi olmaz. Şu halde bir malın ticarî sayılıp zekâta tabi olması için hem niyet hem de fiilen ticaret beraber gerçekleştirilmelidir. Ayrıca Hanefî uleması ticarî niyetin, ticaretin başlangıcında gerçekleştirilmesini şart koşmuşlardır. Dolayısıyla ticaret malı olabilmesi için, ilk alım-satımın ticaret niyetiyle yapılması yeterli görülmüştür. Sonraki alım-satımlar ticarî niyetle gerçekleşmese dahi alınan mal ticaret malı sayılır. Para, altın, gümüş her ne kadar yaratılış olarak ticarî olsalar da bunlarla alınan şeyin ticaretini yapmaya niyet etmedikçe ticarî mal olmazlar. Boyacı, kuru temizlemeci, elektrikçi, sıvacı, kaynakçı ve emsâli esnafların kullandıkları malzemeler; kullanıldığında geriye eseri kalmayan türden (sabun gibi) iseler onlara zekât yoktur. Fakat kullanılan malzeme kullanıldıktan sonra geriye eserini bırakıyorsa (boya gibi) zekâta tabidirler. Büyük-küçük işyerlerinde kalıcı olarak kullanılan ve demirbaş tabir edilen eşyaya ise zekât düşmez. (Sualli-Cevaplı İslâm Fıkhı, c.3, s.245-247)