smi’llâhi’r- rahmâni’r- râhîm
“Allâhümme yâ ze’l-menni velâ yümennü ‘aleyhi. Yâ ze’l-celâli ve’l-İkrâm. Yâ ze’t-tavli ve’lin‘âm. Lâ- ilâhe illâ ente zahra’l-lâci’îne ve câre’l-müste’cirîne ve emâne’l-hâifîne. Allâhümme in-künte ketebtenî ‘ındeke fî ümmi’l-kitâbi şakıyyen ev mahrûmen ev matrûden ev mukatteren ‘aleyye fî’r-rızkı fe’mhu’llâhümme bi fazlike şekâvetî ve hırmânî ve tardî ve ıktâre rızkî ve esbitnî ‘ındeke fî ümmi’l-kitâbi sa‘îden ve merzûkan ve müveffekan li’l-hayrâti fe-inneke kulte ve kavlüke’l-hakku fî kitâbike’l-münzeli ‘alâ lisâni nebiyyike’l-mürselîn. Yemhu’llâhu mâ-yeşâü’ ve yüsbitü ve ‘ındehu ümmü’l-kitâbi ilâhî bi’t-tecelliyyi’l-‘azami fî leyleti’n-nısfi min şa‘bâne’l- mükerremi’lletî fî-hâ yüfraku küllü emrin hakîmin. Ve yübremü en-tekşife ‘annâ mine’l-belâi’ mâ-na‘lemü vemâ lâ-na‘lemü vemâ ente bihî a‘lemü inneke ente’l-e‘azzü’l- ekram. Ve sallâ’llâhu ‘alâ seyyidinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve ashâbihî ve evlâdihî ve ezvâcihî ve sellem.”
Çok yemek insana zarardır. Çok uyumak, keder ve zulmettir. Yemeği az olanın, derdi az, sıhhati uzun olur. Sıhhatle tokluk bir arada bulunmaz.
Resûlullah (s.a.v.): Recebin yirmi yedinci günü oruç tutan kimse için, Hâkk Teâlâ, altmış ay oruç tutmuş sevâbını yazar. Ve o gün Nebî (s.a.v.) üzerine Cebrâil (a.s.)’ın Allâhü Teâlâ tarafından peygamberlik vazîfesini indirdiği ilk gündür.” buyurdular.
Hz. Câbir (r.a.) demiştir ki: “İstihâre eden kişi, duânın “bu iş” diye zikredilen her yerinde hacetini adıyla anar.”(İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.154-155)
Ramazân-ı Şerîf’in karşılayıcısı durumunda olan mübârek aylardan Receb ayının ilk Cum’a gecesine Regâib gecesi denir. Bu geceye Regâib gecesi denmesinin asıl sebebi şudur: Bu gecede Peygamberimiz (s.a.v.)’e hâs bazı manevî ihsânlar gerçekleşmiştir ki olmasıdır ki bunun şükür ifâdesi olarak Peygamberimiz (s.a.v.) on iki rek‘at namâz kılmışlardır.
Gunye’de bildirildiğine göre, buradaki unutmak, Mushaf’tan okuyamayacak derecede unutmaktır. Denildi ki, insan Kur’ân-ı Kerîm’den bir şeyi ancak, onun için cinâyet olan bir günâh sebebi ile unutur. Çünkü bu unutma musîbetlerdendir. Musîbet de insana kendisinin işlediği günâh sebebi ile gelir.
Hz. Ömer (r.a.): “Sakın oturduğunuz yerde, “Allâh’ım, rızkımı ver” deyip durmayın. Biliyorsunuz ki, gök ne altın yağdırır ne gümüş.” dedi.bn Mes’ûd (r.a.): “Dünyâsına ve âhiretine yarayacak bir işle meşgul olmayıp boş duran insanı görmekten hoşlanmam” demiştir.
Übeyy b. Ka’b (r.a.) şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v.) gecenin üçte ikisi geçtiğinde kalkar: “Ey insanlar! Allâh (c.c.)’u zikrediniz! Allâh (c.c.)’u zikrediniz! Sûr’a birinci kez üfürüldü (râcife); bunun arkasından da ikincisi (râdife) gelecektir. Ölüm tüm acılarıyla gelip çatmıştır!” derlerdi.
Efendimiz (s.a.v.), bizlere işlerimize başlarken Allâh (c.c.)’a hamd ederek başlamamızı vasiyet etmişlerdir. Zira hamd etmek ihtiyacımızı arz etmeden önce sunduğumuz bir hediye hükmündedir.
Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz de: “Her hangi bir hayırlı işe eğer besmele ile başlanmazsa o iş ebter olur” yani sonu hayır ile tamamlanmaz ve bereketli olmaz buyurmuşlardır.
Hadîs-i şerîfte: “Namazı cemaatle kılmayanlar, cemaate yetişmek için yürüyenlerin neler kazandıklarını bilselerdi, elleri ve ayakları üzerinde sürünerek de olsa cemaate gelirlerdi.” (Taberanî)
ir hadîs-i şeriîfte şöyle buyuruluyor: ‘‘Yeryüzünde Allâh (c.c.)’un zikredildiği toprak parçası, yedi kat altına kadar diğer toprak parçalarına karşı övünür.”(Zekeriyya Kandehlevi, Fezail-i A’mal)
“Beraat-i zimmet asıldır.” (Mecelle k. 8) Yani her insan için masum ve borçsuz olmak esastır. Ceza hukukunun temelini teşkil eden bu kaide, dünya hukukuna İslâm hukuku ile girmiştir. Masumiyet karinesi diye adlandırılmıştır. Misâl: Bir kimse başkasından alacak dava etse, ispat yükü davacıya aittir. Kesin delillerle ispatlanıncaya kadar davalı borçsuz kabul edilir.
Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kim, namazda veya dışında yüz defa İhlâs suresini okursa Allâh (c.c.), kendisine Cehennem’den bir berat hazırlar.” (Taberanî)
Ey kardeşim! Sana sünnet olarak, gösterilen namazları vaktinde ve fazlaca kıl. İlimle uğraşmayı bu vakitlerden sonraya al. Eğer benden bir öğüt dinlemek istiyorsan, boş lâkırdılarla geçirmek istediğin her meclisi ilim meclisine çevir; artık mânâsız konuşmaları bırak. Zira imânlı bir kul hayır işlemekten hiçbir vakit usanmaz ve doymaz.(İmâm Şaranî, Büyük Ahidler, s.97-99)
Efendimiz (s.a.v.); “Mescidler yapınız. İçinin kirini, çöpünü dışarı çıkarınız. Kim ki Allâh (c.c) için bir mescid yaparsa, Allâh (c.c.) da ona cennette bir ev yapar” buyurunca, adamın biri, “Ey Allâh (c.c.)’un Resûlü (s.a.v.)! Yâ bu yol üzerindeki mescidler?” diye sordu. Efendimiz (s.a.v.) de; “Evet, oralardaki kir ve çöpleri çıkarıp temizlemek, cennet hurilerinin mehirlerini ödemek demektir” karşılığını verdi. (Taberanî)(İmâm Şaranî, Büyük Ahidler, s..82-85)
Resûl-i Müctebâ (s.a.v.) Efendimiz: “Misvâkı o kadar çok kullandım ki, dişetlerimi döktüreceğinden korktum.” buyurmuşlardır. (Mecmâ’uz-Zevâid)
O, Ramazan ayında Kur’ân-ı Kerîm’i altmış bir defa hatmederdi. Bir hatim gece, bir hatim gündüz, bir hatim de Ramazan boyunca teravihlerde okurdu. Fakat Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Üç günden az zamanda hatmeden tefekkür edemez.” Mecma kitabının yazarı şöyle bir hadis rivayet etmiştir: “Kur’ân-ı Kerîm’i kırk gecede hatmeden çok gecikmiştir.”
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hazretlerinin doğduğu güne sevinmek, o gün yemek yedirmek ve mevlîd-i şerîf okutmanın fazîleti çok büyüktür.
Hz. Ebûbekir (r.a)’e Komşu Olur Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.) Hazretleri, buyurdu ki:
“Kim, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hazretlerinin mevlidinin okunması için bir dirhem harcama yaparsa; o kişi cennette benim refikim (ve arkadaşım)dır.”
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri’ni rüyada görmek, her Müslümanın özlemidir. Rü’yâ âleminde, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hazretleriyle müşerref olmak; özlenen rü’yâdır. Arzulanan rü’yâdır. Bir ömür boyu hasretle beklenen rü’yâdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Beni rü’yâsında gören kişi hakîkaten beni görmüştür…” (Müslim)