Lokman Hekim oğluna nasihâtında: “Oğlum, helâl kazânç ile yoksulluktan korun. Yoksul düşen kimse üç musibetle karşılaşır:
1. Din zayıflığı; çünkü fakirlik insanı kötülüğe sürükler.
2. Akıl zayıflığı; çünkü ihtiyaç düşüncesi in-sanı şaşırtır.
3. Mürüvvet ve insanlığı kaybolur. Bunlardan daha büyüğü de, insanların maskarası olur.”
Hz. Ömer (r.a.): “Sakın oturduğunuz yerde, “Allâh’ım, rızkımı ver” deyip durmayın. Biliyorsunuz ki, gök ne altın yağdırır ne gümüş.” dedi. İbn Mes’ûd (r.a.): “Dünyâsına ve âhiretine yarayacak bir işle meşgul olmayıp boş duran insanı görmekten hoşlanmam” demiştir. Hz. Ömer (r.a.): “Çoluk çocuğum için alışveriş ettiğim yerde ölmeyi başka bir yerde ölmeye tercih ederim” demiştir. Sahâbe-i Kirâm (r.a.e.), kara ve deniz ticareti yaparlar; hurma işlerinde çalışırlardı. İşte onlar bizim önderlerimizdir. Mu’âz b. Cebel (r.a.): Kıyâmet günü bir münâdi, “Allâh (c.c.)’un yeryüzünde buğz ettiği insanlar nerededir?” diye bağırır. Câmi kapılarında dilenenler kalkar. İşte bunlar nafakalarını başkalarının sırtına yükleyen, Allâh (c.c.)’un sevmediği ve şeriâtın kabul etmediği kimselerdir. Şâyet bir kimsenin miras kalmış malı yoksa böyle sıkıntıdan kendisini kurtaracak olan ancak çalışıp kazândığı helâl kazâncıdır.
Ticaret, ya geçim için olur ya da zenginlik için olur. Şâyet, hayır ve hâsenat düşünmeden sırf zengin olmak için ticaret yapıyorsa bu makbûl değildir. Zirâ sırf böyle maddiyât peşinde koşmak, hatâların başı olan dünyâyı sevmektir. Bununla berâber, bu işlerde zulüm ve hıyânete saparsa, zâlim ve fâsık olur. Tembel tembel oturup, insanlara ihtiyâçlarını arz etmektense, ticaretle meşgûl olmalıdır. Hattâ bu gibi hâllerde ticaret, bedeni ibâdetlerle meşgul olmaktan daha efdâldir.(İmâm Gazâli, İhyâ-u Ulûmi’d-din, c.2, s.165-168)