Muhterem ve mübarek Âmine Hâtun birkaç kelime ile doğum gecesini şöyle anlatmıştır: “O gecenin ilk saatlerinde gök ehli birbirlerine şöyle bağırışıyordu: “Ey sema ve yer ehli! Bu gece öncekilerin ve sonrakilerin seyyidi, insan ve cinlerin Resûlü, Haremeyn’in nebîsi, iki kıblenin imamı, dünya ve âhirette şefaatçi, cihanın sultanı, Allâh (c.c.)’un Resûlü Muhammed Mustafa (s.a.v.) dünyaya gelecektir.”
Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in doğduğu gece, Îrân kralı (Kisrâ’nın) sarayı sallandı ve on dört burcu (kale çıkıntısı) yıkıldı. Fâris’in (Mecûsîlerin) bin seneden beri hiç sönmeden yanan ateşi söndü. Sâve gölünün suyu yere çekilip kurudu.
Hz. Âmine (r.anhâ), Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i beş yaşında iken Halîme (r.anhâ)’dan aldı. Bakıp besleme işini kocası Abdullah (r.a.)’in hizmetçisi olup miras yoluyla daha sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)’e geçen Ümmü Eymen (r.anhâ)’ya verdi.
Efendimiz (s.a.v.)’in bütün Ehl-i Beyt’ini, Ashâb’ını ve merhum ümmetini sevmek lüzumludur. Efendimiz (s.a.v.)’in Ehl-i Beyt’ine olan sevgileri, onun yüce cenâbına yakışır bir şekilde büyüktür. Ehl-i Beyt’in sevgisi hakkında birçok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler vardır.
“Cenâb-ı Hâkk, Yakûp (a.s.)’a şöyle vahyetmiştir: “Ey Yâkûp, ben senin zürriyetinden birçok hükümdarlar ve peygamberler göndereceğim. Fakat sonunda Harem-i Mekke’den çıkacak olan peygamberi göndereceğim. O’nun ümmeti Kudüs’deki mescidin binasını yenileyecektir. O, bütün peygamberlerin sonuncusu olarak gelecek ve adı Ahmed olacaktır…”
İbn Haldun (r.h.), “Peygamber (s.a.v.)’den başka, hiçbir kulun, ilâhî ikram olarak ne soyunun bu derece kaydedildiğinin, ne de Âdem (a.s.)’dan kendilerine gelinceye kadar soy şerefliliğinin kesintisiz devam ettiğinin görülmediğini bildirir.
Hicret-i Peygamberî (s.a.v.), târihin seyrini değiştiren mühim bir hâdisedir. İslâm güneşinin Medîne-i Münevvere ufuklarında bütün meş’aleleriyle parlayarak, arzın her tarafını aydınlatmaya başlaması bu hicretten sonra başlar.
Ebû Hüreyre (ra) demiştir ki: “Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu: “Âdem, Cennet’ten çıkarıldığı zaman Hind’e oradaki Serendip arzına indi ve yalnızlık sebebiyle korktu. O sırada Cebrail inerek ezân okudu
Nebî (s.a.v.)’in kendisi için ayağa kalkılmasından hoşlanmayışı da O (s.a.v.)’in tevâzûyu sevmesini göstermektedir. Bununla birlikte insanların fazîlet sahibi kimseler için ayağa kalkmalarına engel değildir.
Cibrîl-i Emîn kutlu peygamberlik elbisesini âlemlerin Râbb’inin Resûlü (s.a.v.) Efendimiz’in sırtına giydirmiştir. Akabinde de, “Bütün varlıkları yaratan Râbb’inin ismiyle başlayıp Kur’ân’ı oku.” (Alâk s. 1) manasındaki âyet-i kerimeyi tebliğ etmiştir.
Eyüp Sabri Paşa
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in mucizelerinden biri, ayın iki parçaya bölünmesidir. Bu […]
Hayber’deki kalelerin en büyüğü olan Kamus Kalesi’ndeki halkın savunma konusunda […]
Kâinatın efendisi (s.a.v.)’in muhterem annesi Âmine (r.a.)’den nakledildiğine göre, hamileliği altı aya ulaşıncaya değin kadınların âdetine uygun olarak hamileliğin belirtilerinin ağırlığına dair herhangi bir şey hissetmemiştir..
Resûlullâh (s.a.v.)’in atalarından, sonunda kendilerinden Hz. Peygamber (s.a.v.) dünyaya gelinceye kadarkilerin hepsi de İbrahim (a.s.) dini (tevhid inancı) üzere, Allâh (c.c.)’e itaat eden kimselerdendir. Bu, Kur’ân’la sabit olmuştur.
Resûlullâh (s.a.v.) süt annesi Hz. Halîme (r.anhâ)’in evinde bulunduğu sırada Efendimiz (s.a.v.)’in göğsünün yarılması (şakku’s-sadr) hadisesi gerçekleşmiştir.
“Allâh Peygamberlerden şöyle söz almıştı: “Bakın, size kitap ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan kitapları doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” demişti. “Kabul ettik” dediler. “O halde şahit olun, Ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” dedi. (Al-i İmrân s. 81)
Âyet-i kerîmede “O halde (Resûlüm), peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret!” (Ahkaf s. 35) buyrulur. Burada zikredilen Ulû’l-azm sahibi Peygamberler rivâyete göre: 1. Nûh (a.s.) 2. İbrahim (a.s.) 3. Mûsâ (a.s.) 4. İsâ (a.s.) 5. Peygamber (s.a.v.)’dir.
Bu, bir afv-ı umûmî idi. Evvelce herbir fenalığı irtikâp eden herhangi zâlim bir kavmi de, afv ile beraber, bütün beşeriyete hitâben onları hakka, adalete, hürriyete, müsavaata (eşitliğe) davet etmiştir.(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.),Hz. Hâlid bin Velid (r.a.), s.74-78)
Osman b. Âs (r.a.)’ın annesi Fâtıma-i Sakîfe anlatıyor: Ben o gece Hz. Âmine’nin yanındaydım. Yeryüzünde benzeri görülmemiş bir güzellik ortaya çıkarak gökteki bir yıldız dünyanın dört bir yanına ışıklar saçtı; oda içinde birçok meşale yandı zannettim.
Allâhü Teâlâ tarafından Cebrâil (a.s.)’a, mahlukâtın en şereflisi, mevcûdâtın hulâsası, cihanın sultanı, âhir zaman peygamberi (s.a.v.)’in bu gece doğacağını göklerde nidâ etmesini emretti.