Kanûnî’den beri hiçbir Osmanoğlu, ordu tarafından IV. Murad derecesinde sevilmemiş ve saygı görmemişti. Üstün cesareti, kahramanlığı, her türlü meşakkâte tahammülü, büyük zekâsı, birçok hüneri, askerî dehâsı, çok takdir ediliyordu.
Eyyûbîler Devletinin kurucusu. 1137’de Tikrit’te doğdu. Yirmi beş senelik vezirlik ve sultanlık hayâtı, hep İslâmiyete hizmetle geçmiştir. Onun zamânında, Şam medreselerinde ders veren altı yüzden fazla fıkıh, din, şeriat ilminin üstâdı vardı. Selâhaddîn Eyyûbî, komutan ve memurlarıyla bir arkadaş gibi samîmî olarak konuşur, yumuşaklıkla muâmele ederdi. Bundan dolayı herkes, fikrini ve arzusunu çekinmeden söylerdi.
Serpuş, her devirde ve cemiyette, giyenlerin mensup olduğu sınıfı ve zihniyeti temsil etmiştir. İnsanlar, başına giydikleri ile birbirinden ayırt edilmiştir. Türkiye’de ise 1925’de çıkarılan ve tarihte benzeri bulunmayan bir kanunla halka şapka giymek mecburiyeti getirilmiştir.
Hz. Ömer (r.a.) Allâh (c.c.)’dan kendisine ilhâm verilmesine mazhar olmuş değerli bir kimse idi. Yeni hayatın ihtiyaçlarını karşılamakta ve İslâm devletinin temellerini atmakta olağanüstü başarılı olmuştu.
Dünyanın muhtelif bölgelerinde suya sabuna dokunmak yasakken, Osmanlı’da köylerden şehirlere kadar her yerde su, hayatın merkezindeydi. Nezâfetle yoğrulan Osmanlı dünyasını keşfe çıkan seyyâhlar, gördükleri temizlik kültürü karşısında şaşırırlardı.
Sultan Ahmed, babası III. Mehmed, onun babası III. Murad ve onun babası II. Selim’den sonra, yâni Kanûnî’den beri, devlet işleriyle ilk defa bu derece ciddî şekilde ve kâbiliyet göstererek uğraşan hükümdardır.
1514’de Yavuz Sultan Selim Hân’ın Şiî Şah İsmail’i Çaldıranda mağlub etmesiyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Sünnî halk harekete geçmişti. Bölgedeki Kürt Beyleri de bir araya gelerek, Osmanlı Hakimiyetine girmek gerektiğine karar verip, aşağıdaki nâmeyi imzalamışlar, ve Molla İdris’i de elçi olarak Yavuz Sultan Selim Hân’a göndermişlerdi
Sultan Abdülhamîd Han’ın haber alma teşkilâtı, gayet ince metodlarla çalışmıştır.
Endülüs’te üç aşamalı bir eğitim ve öğretim sistemi vardı. Altı yaşından itibaren başlayıp altı-yedi yıl süren ilk dönemde, diğer İslâm ülkelerinde olduğu gibi Kur’ân-ı Kerîm ve ilmihâl bilgileriyle Arapça ve şiir öğretiliyor, mekân olarak da küçük mescidlerle camilere yakın evler, öğretmenlerin evleri ya da devlet tarafından açılan yatılı mektepler kullanılıyordu.
Yeniçeri elbiselerini görmeleri kafidir. Çuval içindeki Osmanlı askeri elbiselerini adamlarınıza giydirin. Mahsûl zamanı, nehrin yakın yerlerinde dolaştırın. Karşıdan gören Fransızlar için bu kâfidir.” Bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askerinin kıyafetini kapışırlar.
Avrupa kralları ve devlet adamları, tedâvi için Kurtuba’ya gelir, gördükleri medeniyete, güzel ahlâka, misâfirperverliğe hayrân kalırlardı.
Dünya dilleri içinde Türkçe, 20. Yüzyılda hiç uğramadığı bir kıyım ve kırıma uğradı. Bin yıllık, kendisiyle yüzbinlerce kitap yazılmış alfabesi saklandı. 1929 yılından itibaren Türkiye bürokrasisi kendi yazısını unuttu. Latin harfleri ile ifade-i merama mecbur kaldı.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında yaşayan büyük velilerdendir. Anadolu’nun dînî, iktisâdî, askerî ve sosyal müessesesi olan ve kendisinin de bağlı olduğu “Ahîlik teşkilâtı” ile büyük hizmetler yapan Hacı Bektâş-ı Velî ve talebeleri, Osmanlı sultanları tarafından da sevildi ve hürmet gördü.
Hicret-i Peygamberî (s.a.v.), târihin seyrini değiştiren mühim bir hâdisedir. İslâm güneşinin Medîne-i Münevvere ufuklarında bütün meş’aleleriyle parlayarak, arzın her tarafını aydınlatmaya başlaması bu hicretten sonra başlar.
“FETÖ hıyaneti”nin asıl “gövde”si, İslamiyet’e yönelik operasyonların yapıldığı “hizmet ambalajlı hıyanet” dönemidir. Devlete ve iktidara yönelik olmadığı için mücadelede “milat” olamayan “dinlerarası diyalog” adındaki “Haçlı Saldırılar” karşılıksız kaldığı sürece, FETÖ ile mücadele de “geçici etkili narkoz” mesabesinde kalmaya mahkûmdur.
Roger Garaudy 1982’de müslümanlığı seçti. Bunun sebebini bir konferansında bütün dünyaya şöyle açıkladı: “Evet, bugün ben müslümânım. Niçin İslâm’ı seçtiniz, diyorsanız; İslâm’ı seçmekle çağı seçtim”, “İslâm, çağları arkasında sürükleyen bir dindir.
Müslüman coğrafyalar içinde zulümlerin belki de en büyüğüne, en uzun sürenine ve en sistematik olanına maruz bırakılan bölgenin adı Doğu Türkistan’dır. Çin hapishâneleri ve çalışma kampları işkencenin yoğun olarak kullanıldığı yerlerdir.
Sultan İbrahim, Osmanlı sahillerinin ortasında, Anadolu’dan 180 km. ötede, Kuzey Afrika’daki Türk toprakları ile deniz muvasalamızı kesen ve bir korsan yuvası hâlindeki Girit’i alma teşebbüsüne girişmiştir.
Sultan İbrahim, târihimizin en mağdur, en fazla iftira ve ta’rîze uğramış simalarından biridir. Onun mağduriyeti, asırlar geçmiş olmasına rağmen, hâlâ devam etmektedir.
İslâm Dünyası’nda bilimin gelişimini sağlayan diğer bir kurum da gözlemevleridir. Gözlemevleri, esasen ilk kez İslâm Dünyası’nda ortaya çıkmış önemli bir araştırma kurumudur.