Nebî (s.a.v.): “Mukadderatını bir kadının eline teslim eden milletler felâh bulmaz.” buyuruyor. (Buhari) Bu kadını aşağılamak değildir, kadının o işe ehil olmadığını beyân buyurmasıdır. O tarif etmese biz nereden bileceğiz? Şu anda İslâm düşmanları kendi gâyelerini gerçekleştirmek için kadını öne çıkararak, bizi İslâm’dan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. İslâm kadına en büyük değeri vermiştir. İslâm’dan evvel Arap toplumunda bir kadının kocası öldüğü zaman, dul kalan o kadının başından aşağı bir çarşaf veya bir örtüyü kim atarsa, o kadın onun malı olmuş oluyordu. Kadın bir taraftan kocasının yasını tutup yaşamaya çalışırken, diğer taraftan başkasına köle olmamaya çalışırdı. Bu âdet üzere Arap toplumundaki bazı kişiler analığıyla bile evlenirdi. Bunu nereye getirdi Allâh Resûlü (s.a.v.): “Cennet anaların ayağı altındadır.” (Nesai) Kadına bundan daha büyük bir pâye olabilir mi? Bir gün sahâbeden birisi, yürüyemeyen ihtiyar bir kadını sırtına almış Kâbe’yi tavâf ettiriyordu. Resûlullâh (s.a.v.) bu durumu görünce tavaftan sonra o sahâbeyi çağırdı. “O tavâf ettirdiğin kimdir?” diye sordu. “Anamdır yâ Resûlallâh (s.a.v.).” “Peki, anana karşı bu hizmeti yapmakla onunla ödeştin mi?” “Ben ödeşmek için yapmadım, Allâh ve Resûlü (s.a.v.)’in rızâsı için yaptım. Ödeştim mi ödeşmedim mi ben bilmem, onu sen bilirsin yâ Resûlallâh (s.a.v.).” Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.) şu cevâbı veriyor: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allâh’a yemin ederim ki, şu yaptırdığın tavâf, onun karnında attığın bir tek tekmenin karşılığı değildir.” Resûlullâh (s.a.v.)’in kadını aşağıladığını iddia edenlere sormak lazım, bugüne kadar kadına böyle bir değeri kim verdi? (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler 1, s.73)