İmamı Rabbani (k.s.): Fıkıh İlmine Sarılınız!
İmamı Rabbani (k.s.): Fıkıh İlmine Sarılınız! başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretlerinin fıkıh meselelerinde ilmi çoktu ve her meseleye ânında cevâb verebilecek bir derecedeydi. Usûl-i fıkıhta da tam bir maharet sahibiydi. Fakat ihtiyâtının çokluğundan, çoğu zaman kıymetli fıkıh kitaplarına başvururdu. Seferde ve hazarda bazı kıymetli fıkıh kitaplarını yanında bulundururdu. Onların bütün gayreti, fıkıh âlimlerinin üzerinde ittifâk ettikleri fetvâlara daima uymaktı. Bazı fıkıh âlimlerinin caiz dediği, bazılarının mekruh dediği bir işte, kerâhet tarafını tercih eder ve o işi yapmazdı. Buyururdu ki, “Bir meselenin yapılmasında ve yapılmamasında, helâl ve haram olmasında ihtilâf olursa, yapılmaması ve haram tarafını tercih etmekten mümkün olduğu kadar kaçınmak gerekir.”
Kendi talebelerine fıkıh kitaplarını mütalaa etmelerini söylerdi ve şöyle buyururdu, “Din âlimlerinin kitaplarından, dînin sağlam hükümlerini araştırınız, çıkarınız. Hangileri ile âmel edilmiştir ve hangileri bid’at ve reddedilmiştir öğreniniz. Çünkü Nebi (s.a.v.)’in zamanından çok uzak kaldık. Çok şeyler bozuldu. Bid’at ve günâhların karanlığı her tarafı kapladı. Bu zulmette Sünnet-i Seniyye nûrundan, ışığından başka kurtuluş yolu yoktur.”
İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretleri buyurur: “Amel ve işlerden bize ne ihsân olduysa, bunları hususi ihsân ve mücerret ikrâm ile bilirim. Bunun sebebi ise, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e mutabeat, uymak sebebiyledir. İşimin esasını bunda bilirim. Bana verilenlerin hepsini, az olsun, çok olsun Peygamberimiz (s.a.v.)’e uymak, tâbi olmak sebebiyle verdiler. Vermediklerini de, insanlık icâbı olarak, bu tâbi olmaktaki noksanlıktan dolayı vermediler.”
“Bu dünya, amel, çalışma, huzûr ve hâl elde etme yeridir. Bu kalb hâllerinin, dîne uyarak yapılan zâhirî âmellerin neticesi olduğunu biliniz.”
(M. Haşim-i Kışmî, Berekât, s.257)