Hz. Hanzala (r.a.) bir gün Hz. Ebû Bekir (r.a.)’e rastladı. Hz. Ebûbekir (r.a.) ona “Ya Hanzala nasılsın?” dedi. O da kendisi için “Ya Ebûbekir, Hanzala münâfık oldu.” dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a.) “Sübhanallâh, Hanzala münâfık olmaz, neden böyle söyledin?” diye sordu. Hz. Hanzala (r.a.) “Resûlullâh (s.a.v.)’in yanında öyle bir ruh hâline giriyorum ki Cennet’i Cehennem’i görür gibi oluyorum. Nebi (s.a.v.)’in yanından ayrılınca dünyalık endişesi beni o ruh hâlinden de ayırıyor.” deyince Hz. Ebû Bekir (r.a.) “Ya Hanzala, bende de öyle oluyor. Gel bunu Resûlullâh (s.a.v.)’e soralım.” dedi ve Nebiy-i Ekrem (s.a.v.)’in huzuruna gittiler. Hz. Hanzala (r.a.) “Ya Resûlullâh, Hanzala münâfık oldu.” deyince Nebiy-i Ekrem (s.a.v.) de aynı Hz. Ebû Bekir (r.a.) gibi “Sübhanallah, Hanzala münâfık olmaz, neden böyle söyledin?” diye sordu, Hz. Hanzala (r.a.) da sebebi aynen anlattı. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.) “Nefsim yed-i kudretinde bulunan Allâh (c.c.)’a yemin ederim ki eğer siz benim yanımdaki hâli dışarıda muhafaza edecek olursanız her adımda melekler sizinle musâfaha ederler. Lâkin gününüzün üçte birini ibâdet-ü taatle, üçte birinizi mâişetinizin teminiyle, üçte birini de istirahât ve ailenizinle meşguliyetle geçirmeniz size kâfîdir” (Müslim) buyurmuşlardır. Bunların hepsi doğru kabul ediliyor; ancak tatbik edilmiyor. Meselâ bir müslüman her gün kendi kendine; o gün kaç vakit namazı camide kıldığını, bilmeden de olsa yalan söyleyip söylemediğini, kimseyi kandırıp kandırmadığını, İslâm’a muhalif bir şey yapıp yapmadığını sorması gerekir. Bir müslüman bu kötülüklerin hiçbirisini yapmak istemez, iyiliklerin de hiçbirisini de kaçırmak istemez. Bütün bunlara rağmen yanlışa düşülmesinin sebebi kalbin istenen seviyeye gelememiş olması, nefsin tezkiye edilememiş olmasıdır. Eğer insan Allâh (c.c.)’a değil de nefse bağlı yaşarsa, yanlışa düşmekten kurtulamaz. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.32-34)