Ebû Hureyre (r.a.)’dan Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kur’an-ı Kerim’i öğreniniz, sonra okuyunuz. Çünkü Kur’an’ı öğrenip okuyan ve teheccüd namazlarında onu okumaya devam eden kimse, içi misk dolu olup, kokusu evin her tarafına yayılan bir kaba benzer.
Teravih namazı İslam’da müekked sünnetlerden biridir. 2 rekatte bir selam verilerek ve mümkünse bir hatim inerek kılınması daha faziletlidir. Alimlerin büyük çoğunluğuna göre 20 rekattır. Daha fazla olduğunu söyleyen âlimler de olmuştur. Dört mezhep âlimlerinin kitaplarında rekat sayısı ile ilgili görüşler şöyledir
Sabrın fazîleti hususunda, Allâhü Teâlâ sabredenleri birçok vasıflarla nitelemiş ve sabrı, Kur’an-ı Kerim’de yetmiş küsür yerde zikretmiş, birçok hayrı da o sabra bitiştirerek şöyle buyurmuştur: “Biz onlardan, sabrettikleri zaman, emrimizle hidayete ileten imâmlar yaptık.” (Secde s. 24); “Sabretmelerinden dolayı, Râbbinin en güzel kelimesi İsrailoğulları hakkında tamamlanmıştır.”
On güzel özellik var ki, bunlar kulu iyiler se-viyesine ulaştırır. Üstün dereceler kazandırır. 1. Çok sadaka vermek. 2. Çok Kur’an okumak.
Akika, yeni doğan çocuk için kesilen kurbandır. Erkek çocuk için 2, kız için 1 kesilmesi sünnettir. Allâh Resûlü (s.a.v.), kendisi akika kurbanı kesmiş ve Ashâbı (r.a.e.)’i de buna teşvik etmiştir.
Muhakkâk ki kulun halleri, mâzî, hâl ve istikbâl (geçmiş, şimdiki hal ve gelecek) olmak üzere 3’tür. Mâzî; Cenâb-ı Allâh, ezelî kudretiyle, kulu, mazide adem (yokluk), ölüm, aciz ve cehâletten, varlığa, hayata, kudrete ve ilme, nakletti.
Ebû Hüreyre’den yaptığı diğer bir rivâyetinde Resûl-i Ekrem (s.a.v.): *“Andolsun, gönlümden öyle geçiyor ki, kendi adamlarıma emredeyim, bana pek çok odun toplasınlar, sonra, hiçbir mazeretleri olmadıkları halde evlerinde namaz kılan kimselere gideyim, hanelerini başlarına yakıvereyim.” (Müslim)* Bu sahih hadiste mazeretsiz cemaati terkedenler için pek ağır vaîdler vardır.
Ebû Ümâme (r.a.) şöyle dedi: “Farz ve nâfile namazlardan sonra Resûlullâh (s.a.v.)’e her yaklaştığımda onun şöyle duâ ettiğini işitirdim: “Allâhümmağfir lî zünûbî ve hatâyâye küllehâ, Allâhümme en‘ışnî vecburnî vehdinî lisâlihil a‘mâli velahlâkı, innehû lâ yehdî lisâlihihâ, velâ yasrifü seyyiehâ illâ ente (Allâhım! Bütün günâhlarımı ve hatâlarımı affeyle. Allâhım! Dünya ve âhirette derecemi yükselt.
Muâz ibni Cebel (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, bir gün Resûlullâh (s.a.v.) onun elini tuttu ve: “Ey Muâz! Vallâhi seni gerçekten seviyorum” buyurdu, sonra da ona şunu söyledi: “Ey Muâz! Sana her namazdan sonra şöyle duâ etmeyi ihmâl etmemeni tavsiye ediyorum: “Allàhümme eınnî alâ zikrike ve şükrike ve husni ibâdetik (Allâhım! Seni zikretmeme, sana şükretmeme ve sana güzelce ibâdet etmeme yardım eyle.)”
Size vasiyetim ey oğlum! Akıldır, edeptir ve takvâdır. Tüm durumlarda geçmişlerin eserlerini izle, Ehl-i Sünnet ve Cemaat’e bağlı ol. Fıkıh ve hadis öğren. Câhil sûfilerden sakın. İmam ve müezzin olmamak şartıyla namazıı cemaatle kıl.
İmâm namaz kıldırırken şu 7 hususa dikkat etmelidir: 1. İmâm namazı hafif tutmalıdır. Enes b. Mâlik (r.a.) buyuruyor ki, “Hiçbir kimsenin ardında, Resûlullâh (s.a.v.)’in kıldırdığı namazdan daha hafif ve daha mükemmel bir namaz kılmadım.” 2. İmâm, müezzin henüz ikâmeti bitirmeden ve cemaat saf olmadan tekbir alıp namaza başlamamalıdır. Namaza başlamadan önce sağına soluna bakar. Saflarda boşluk ve düzensizlik görürse safların düzgün olması için cemaati uyarır.
1. O gün, oruç tutulacak; fakat Muharrem’in sâdece onuncu günü oruç tutulmaz. (9.-10.), (10.-11.). Hz. Sâmî (k.s.) (9.-10.-11.) günleri tutmanın, en fazîletlisi olduğunu beyân buyurmuşlardır. 2. Muharrem’in birinci ilâ onuncu günü de dâhil her gün okunan duâ, sabahleyin üç def‘a okunur.
İbn Abbâs (r.a.)’dan bildirdiği hadîs-i şerîf’te: “Aşûre günü oruç tutana, on bin melek sevâbı verilir. Muharrem’in Aşûre gününü oruç tutana on bin şehîd, on bin hac ve umre sevâbı verilir. Muharrem’in onuncu günü olan Aşûre gününde bir yetîmin başını okşayana Allâhü Teâlâ o yetimin başındaki kıllar kadar cennette derece verir.
Kim helâk edici büyük günâhlardan sakınırsa, diğer günâhları affedilir ve onun İslâm binasının beş temel farzını yerine getirmesinden dolayı ayrıca sevap yazılır. Çünkü İslâm’ın temelini oluşturan farzlar (kelime-i şehadet, namaz, zekat, oruç ve hac) ile büyük günâhlar; biri diğerini takip eden, birbirine karşı üstünlük sağlamaya çalışan, etki ve büyüklükte birbirine denk olan iki hasım gibidir.
Câbir İbn-i Abdullâh (r.a.)’den rivâyetle Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz: “Kişi ile şirk ve küfrün arasında yalnız) namazı terk etmek vardır.” diye buyurmuşlardır. Namazı inkâr eden kafir olur. Bu, kesin delil ile sabittir.
1. Aşağıdaki duâ, üç defa okunmalıdır: Bismi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm Ve sallâllâhu ‘alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihi ve sahbihî ve sellem. Allâhümme ente’l-ebediyyü’l-kadîmü’l-evvelü ve ‘alâ fazlike’l-‘azîmi ve cûdike’l-‘amîmi’l-mu‘avveli ve hâzâ ‘âmun cedîdün kad akbele nes’elüke’l-‘ısmete fîhi mine’ş-şeytâni ve evliyâihi ve cünûdihi ve’l-‘avne ‘alâ hâzihi’n-nefsi’l-emmâreti bi’s-sûi ve’l-iştiğâli bi-mâ yukarribunî ileyke zülfâ yâ zê’l-celâli ve’l-ikrâmi ve sallâ’llâhu ‘alâ Muhammedini’n-Nebiyyi’l-ümmiyyi ve ‘alâ Âlihî ve Ashâbihi’t- tayyibîne’t- tâhirîne ve’l-hamdü li’llâhi Rabbi’l- ‘âlemîn.
İbn-i Abbâs (r.a)’in bildirdiği hadîs-i şerîfte: “Zilhicce’nin sonuncu günü ile Muharrem’in birinci günü oruç tutan, geçmiş yılı oruçla bitirip, yeni yıla oruçla başlamış olur. Allâhü Teâlâ o orucu onun elli yıllık günâhına keffâret eder” buyurulmuştur.
Müslüman bütün engellemelere rağmen Nebi (s.a.v.)’in gösterdiği istikâmette ilerlemek durumundadır. Müslümanları bu yoldan saptırmak için yenilikçiler ortaya çıkmakta ve kendilerince alternatif yollar türetmektedir.
Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’den Mürre el-Fihrî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ben ve yetimi himâye eden kimse, şu iki parmağın birbirine yakınlığı gibi cennette yan yana olacağız.” Tâbiînden Ebû Bekir ibni Hafs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Abdullah ibni Ömer (r.a.), sofrasında bir yetim olmadan yemek yemezdi.
Mevlânâ (k.s.) hazretleri şöyle buyurmuştur: “Yüzü yıkanmayan, yani, abdest alıp namaz kılmayan kimse; cennete girip de huri yüzü görmez. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Abdestsiz namaz olmaz” (İbn Mâce) buyurmuştur.
Nâfi’nin İbn-i Ömer (r.a.)’den rivâyet ettiğine göre der ki: Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allâhü Teâlâ Arefe günü kullarına nazar eder. Kalbinde zerre kadar îmânı olan kimseyi bırakmayıp mağfiret eder.” İbn-i Ömer’e (r.a.): Bu mağfiret insanların hepsi için mi, yoksa Arafat’ta bulunanlar için midir? dediğinde, İbn-i Ömer (r.a.): “Belki bütün insanlar içindir” buyurdu.