Ayet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “Rabbiniz celle şânühü’ye hüşû’ ve tezellülle yalvararak, gizlice duâ edin. Muhakkak ki Allâhü Teâlâ, haddi aşanları sevmez.” (A’raf s. 55) Cenâb-ı Hâkk bu Âyet-i Celile ile şunu tehbîh buyurmuştur ki; duâ eden kimsenin, kendine lâyık olmayan şeyleri istemesi yakışmaz. Meselâ, nübüvvet mertebesi istemek veya göğe yükselmeyi talep etmek yâhûd ma’siyet (günâh) olan bir şeyi dilemek gibi. Sünen-i İbn-i Mâce’de rivayet edilmiştir ki; Abdullah bin Muğaffel (r.a.) oğlunun; “Allâh’ım! Bana Cennet’inin sağında bir beyaz köşk yer.” diye duâ ettiğini işitmiş. “Oğlum” demiş, “Allâhü Teâlâ’dan Cennet’i iste ve ateşten O (c.c.)’a sığın. Ben, Resûlullâh (s.a.v.)’den dinledim ki: “Bir kavim olacak, duâda haddi tecâvüz edeceklerdir.” buyurdu. Atıyye ve Zemâhşerî (r.a.e.)’nin nakillerine göre, bu Hadîs-i Şerif’te Resûlullâh (s.a.v.): “(Allâh (c.c.)’ım! Senden Cennet’i ve ona yaklaştıran sözü ve işi dilerim. Ateşten ve ona yaklaştıran söz ve işten sana sığınırım demesi, kişiye kâfidir. Allâhü Teâlâ, haddi aşanları sevmez.” buyurmuşlardır. Bir sonraki Âyet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “Yeryüzünü, (îmân ve adaletle) ıslâh olunduktan sonra, (küfür, isyân ve zulümle) ifsâd etmeyin. O’na korkarak ve umarak duâ edin. Şüphe yok ki, Allâhü Teâlâ’nın ihsân edenlere rahmeti yakındır.” (A’raf s. 55) Allâhü Teâlâ’ya karşı korku ve ümîd, haşyet ve muhabbet hisleriyle mütehassis (dolu) olmak gerekir. Allâh (c.c.)’un rızâsına aykırı bir şey yapmaktan korkmak ve dâimâ Allâh (c.c.)’un rahmetini ummak, insan rûhuna asâlet verir. (Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.87-88)