Cihâdın dîni terminolojideki anlamı, kâfirlerle savasta elden gelen çabayı sarfetmektir. Aynı zamanda cihâd kelimesinden türeyen mücâhede, nefis, şeytan ve fâsıklarla mücâdele anlamında kullanılır. Nefisle mücâhede etmek İslâm’ı öğrenmek, yaşamak ve öğretmekle olur. Şeytan ile mücâhede ise akla sokmaya çalıştığı şüpheleri ve süsleyip sunduğu şehevî şeyleri reddetmekle mümkündür. Kâfirlerle mücâhede el, mal, dil ve kalbin işidir. Fâsıklarla mücâhede ise önce el, sonra dil daha sonra ise kalble olur.” Ebû Hüreyre (r.a.)’den nakledildigine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Lâ ilâhe illallâh deyip benim de Allâh’ın elçisi oldugumu kabûl edinceye kadar insanlarla savaşmam emredildi. Bunu kabûl edenler canlarını ve mallarını kurtarmış olurlar. Ancak İslâm’ın bunlar üzerindeki hakkını ödemek durumundadırlar. Hesaplarını görecek olan ise Allâhü Te‘âlâ’dır.” (Buhârî) Bu hadîs Kütüb-i Sitte müelliflerinin tamâmı tarafından rivâyet edilmiştir ve mütevâtirdir. Kanaatimizce hadîsin anlamı şudur: “Yeryüzünde Allâh’ı inkâr olgusu (küfr) var oldugu müddetçe Hz. Peygamber (s.a.v.)’e cihâd etmesi emredilmiştir. Cihâd ancak bütün insanlığın İslâmiyeti kabûl etmesiyle sona erecektir.” Elbette en doğrusunu yalnızca Allâhü Te‘âlâ bilir. Ebû Hüreyre (r.a.)’den nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) söyle buyurmuşlardır: “Hiç savaşmadan ve kendi içinde savaşa gitmeyi arzulamadan ölen kimse bir nevi münâfıktır.” (Ahmed b. Hanbel) Yine Ebû Hüreyre (r.a.)’den gelen rivâyet şöyledir: “Allâhü Te‘âlâ ile üzerinde hiç cihâd izi olmadan karsılaşan kisi, Allâh’ın huzûruna kapatılması mümkün olmayan bir ayıpla girmiş olur.” (Tirmizî) (Eşref Ali et- Tehânevî, Hadislerle Hanefi Fıkhı, c.11, s.5-11)