Bir gün Ka’b (r.a.) bir Yahudi âliminin ağladığını gördü. “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. “Bazı şeyleri hatırladım, o sebeple ağlıyorum” dedi. Bunun üzerine Ka’b (r.a.), “istersen seni ağlatan şeyleri sana söyleyeyim” dedi ve devam etti: “Hz. Mûsâ (a.s.) Tevrât’dan okuyarak: “Yâ Rabbî! Ben bir ümmet gördüm ki, onlar ümmetlerin hayırlısıdır. İmân etmeleri için insanlara emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yaparlar. İlk ve son kitaba inanırlar. Sapık kimselere karşı cihâd ederler. Bir gözü kör olan Deccal ile savaşırlar. Bunları bana ümmet eyle” dedi. Allâhü Teâlâ; Yâ Mûsâ! Onlar Ahmed (s.a.v.)’in ümmetidir” buyurdu.” Bunları dinleyen yahûdî âlimi doğru söyledin Ka’b diyerek, onu tasdîk etti. Ka’b (r.a.) sözlerine devam ederek şöyle dedi: “Hz. Mûsâ (a.s.), “Yâ Rabbî! Bir ümmet buldum ki, onlar çok hâmd ederler ve hüküm edicidirler. Bir iş yapmak isteyince “inşâallah” derler. Onları bana ümmet eyle” dedi. Allâhü Teâlâ, “Yâ Mûsâ! Onlar Ahmed (s.a.v.)’in ümmetidir” buyurdu.” Yahudi âlimi, “doğru söyledin Ka’b” dedi. Yine Ka’b (r.a.) şöyle anlattı: “Hz. Mûsâ (a.s.), “Yâ Rabbî, ben bir ümmet buldum ki, onların Mushâfları kalplerindedir. Namaz kılarken melekler gibi saf tutarlar. Mescidlerinde bal arısı gibi sesleri işitilir. Onlardan pek azı cehenneme gider. Onları bana ümmet eyle” deyince, Allâhü Teâlâ; “Yâ Mûsâ! Onlar Ahmed (s.a.v.)’in ümmetidir” buyurdu. Yahudi âlimi, tekrar doğru söyledin dedi. Hz. Mûsâ (a.s.), Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ümmetine verilen hayırları ve üstünlükleri görünce, O (s.a.v.)’in ümmetinden olmak istedi. Allâhü Teâlâ şu âyeti ile onu teselli eyledi: “Yâ Mûsâ, ben seni peygamber göndermekle ve seninle kelâm etmekle, seni asrının insanları üzerine seçtim. Şimdi şu sana verdiğim emir ve yasakları al da şükredenlerden ol.” (A’raf, s. 144) (İmâm-ı Abdürrahmân Cevzî (r.h), Kitâb-ül-vefâ fî-fadâilil-Mustafa)