Biz müslümanların bizleri doğru yoldan saptırmaya çalışanların aldatmacalarına kanmaması için İslâm inanç ve itikâdını silsile hâlinde Resûlullâh (s.a.v.)’e bağlayan kişilerin arkasından gitmesi gerekir. Bu zevât da Ehl-i Sünnet âlimlerimizdir. Türkiye’de milletimiz ağırlıklı olarak Hanefi mezhebine bağlıdır. Dolayısıyla İmâm-ı Âzam Ebû Hanife (r.a.) hazretlerini iyi tanımak ve anlamak gerekir. Onun fıkhını iyi öğrenmek gerekir. Bunlar iyi öğrenildiği takdirde dışarıdan gelebilecek aldatmacaların hiçbirisi Allâh (c.c.)’un izniyle kişiye tesir etmez. İslâm düşmanları yaşamımızı öylesine sarmışlar ki eğitim sistemimizde de onları tesiri vardır. Meselâ eskiden bazı lise kitaplarında Freud okutulurdu. Freud her şeyi şehvetle izâh eden yahudi bir kimsedir. Daha annesinden süt emen bebeğin bile annesine olan şehevî arzularından ötürü bunu yaptığını söyleyen sapık bir insandır. Öyle bir adam ki Allâh (c.c.) muhafaza etsin, o getirdiği hıyânet oklarından birisi insanın kalbine girdiği zaman, bir mürşid-i kâmil bulmadığı takdirde onları kalbinden çıkarması mümkün değildir. Bu zihniyette bir adamın lise ders kitaplarında okutulmasının ne faydası olabilir? Bu sadece bir örnektir, bunun gibi daha nice örnekler saymak mümkündür. Bütün bunlara rağmen şu eğitim sisteminde İmâm-ı Âzam Ebû Hanife (r.a.) hakkında bir şey bulmak mümkün değildir. Çünkü sistem onu tehlikeli kabul eder. Freud’un bir sakıncası yoktur; ama İmâm-ı Âzam Ebû Hanife (r.a.)’ın sakıncası vardır. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.24-25)