Uyulması Gereken Üç Kaide
Bazı sahabeden rivâyet olunduğuna göre, bir sahabi diğerine: “Sana çok zaman tabiblerin bile dikkatinden kaçan bir tıbbı, çok zaman âlimlerin bile bilemediği bir ilmî çok yerde filozofların gafil bulunduğu, bir hikmeti öğreteyim mi?” dediğinde karşısındaki “Öğret” dedi. “Çok zaman tabiblerin bile dikkatinden kaçan tıb kaidesi, sofraya muhakkak surette aç iken otur. Çok zaman âlimlerin boş verdikleri ilim kaidesi, sana bilmediğin bir şey sual edildiği vakit, “Allâh (c.c.) bilir” de. Çok zaman filozofların dikkat etmedikleri kaide, tanımadığın bir topluluk içinde bulunduğun zaman eğer hayır söylerlerse onlara iştirak et, şer söylerlerse ikâz edebileceksen et, edemeyeceksen orayı terk et” dedi.
Kur’ân-ı Kerîm, sabrı yetmiş küsur yerde zikrediyor. Buna dair de bir çok Hadîs-i Nebeviyye varid olmuştur.
“Size en az verilen nî’metlerden biri yakîn (şüpheden kurtulmuş, doğru, sağlam bir imân), diğeri sabra azimdir. Bunlardan nasibini alan kimse gecesini namaz, gündüzünü oruç ile geçirmediğinden dolayı müteessir olmasın.”
“Sabredin, genişliği beklemek ibâdettir. Eleminden şikâyet etmemek, musibetini anmamak Allâhü Zülcelâl’i tâzimden ve onun hakkını bilmekten ileri gelir.”
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Allâhü Te‘âlâ hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, yedi sınıf insanı kendi gölgesi altında gölgelendirir: Adâletten ayrılmayan devlet reisi, Allâh (c.c.)’a ibâdet etmeyi şiar edinen genç, camiden döndükten sonra, tekrar oraya dönünceye kadar kalbi camiye bağlı olan mü’min, Allâh (c.c.) için birbirini seven iki kişi, tek başına iken Allâh (c.c.)’u anıp gözlerinden yaş akıtan kişi, soylu ve güzel bir kadının zina teklifini, “ben Allâh (c.c.)’dan korkarım” diyerek reddeden kimse, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren kimse.” (Buhârî)
(Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu, Musâhabe 4)