Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in bizlere emir ve vasiyetlerinden biri, kusur ve kabahâtler yaptıkça tevbe ve istiğfar namazı kılmamız hakkındadır. Şâyet bu kabahât ve kusurlar, günde yetmiş kez veya daha fazla tekrarlanırsa, yine o nisbette namaz kılmalıyız. Zira namazdan önce abdest almak şart olduğu gibi, günâhlardan sıyrılmak da bütün tâatlardan önde gelir. Ben bu namazı iki sene müddetince devamlı kılmıştım, işlemiş olduğum kusur ve kabahâtleri bir deftere yazardım. Kabahâtlerimin çoğaldığını görünce ve her kabahât için tevbe namazı kılmaya gücüm yetmeyince, bu namazları kılamaz oldum. Genç yaşta ölenler ne mutludurlar, ömrü uzun olup genç yaşta ölmeyen günâhkârlar ne kadar bedbahttırlar. Hâkk Teâlâ şöyle buyurur: “Allâhü Teâlâ çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.” (Bakara s. 222) Şu bir gerçektir ki, tevbenin çeşitli yeri ve makâmları vardır. Bu makâm, kişi ölünceye kadar bir dost gibi onunla birliktedir. Bu yüzden Hâkk Teâlâ kitabında, “Ey mü’minler! Hepiniz Allâh’a tevbe edin ki, umduklarınıza ermiş olasınız” buyurmaktadır. Cennete girecek makâm ve derecede âmel etmiş imân sahibi hiçbir kul yoktur ki, Hâkk Teâlâ’un adı olan “Tevvâb” sıfatı kalkıncaya kadar, yani Kıyâmet gününde cennete girecek duruma gelinceye kadar tevbeden müstağni olsun. Bir hadis-i şerif şöyledir: “Kişi bir kabahât işleyince güzelce abdest alır, kimsenin bulunmadığı veya kimsenin görmeyeceği karanlık bir köşeye çekilerek iki rekât namaz kılar, işlemiş olduğu suçtan istiğfarda bulunursa Hâkk Teâlâ bunu kabul ederek o kişinin suçunu af eder.” (Beyhaki) Hâkk Sübhânehu ve Teâlâ daha iyisini bilir. (İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.144-147)