Tasavvuf Kuran ve Sünnete Sarılmaktır
Tasavvuf Kuran ve Sünnete Sarılmaktır başlıklı yazımızı istifadenize sunuyoruz.
Geçmiş büyüklerin en başta gelen ahlâkı kişiyi gölgesinin izlediği gibi Kur’ân ve Sünnet’e sarılmalarıydı. Onlardan herhangi biri mezheplerin, gerek şimdilerde unutulan ve gerekse hâlâ kullanılan bütün delillerine vakıf olacak ve tartışma meclislerinde kesin hüccetler ve apaçık belgelerle âlimleri susturacak derecede tertemiz Şeriat’ın çeşitli ilim dallarında derinlemesine vukuf sahibi olmadıkça mürşitlik postuna oturmazdı. Bu gerçeğin böyle olduğu, onların sözleri ile fiillerinden anlaşıldığı gibi aynı zamanda eserleri de bu tür bilgilerle doludur.
Tasavvuf ehlinin seyyidi (efendisi) İmâm Ebû’l-Kasîm el-Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) şöyle demiştir: “Bizim şu kitabımız (Kur’ân) kitapların efendisi ve en kapsamlısıdır, şeriatımız tüm şeriatların (sistemlerin) en açığı ve en incesidir.
Yolumuz Kur’ân ve Sünnet’le pekiştirilmiştir. Kur’ân’ı okumayan, Sünnet’i ezberleyip manalarını anlamayan kişiye uymak doğru değildir.”
Yine Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) şöyle demiştir: “Gökten inen ve Peygamber (s.a.v.)’den başkasına da ulaşma imkânı yaratılan hiçbir ilim yoktur ki Allâhü Te‘âlâ ondan benim için bir pay ayırmış olmasın.”
Yine Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) bağlılarına şunları söylüyordu: “Bir adamın havada bağdaş kurup oturduğunu görseniz bile, onun Allâh (c.c.)’un emir ve yasakları karşısında nasıl davrandığını tespit etmedikçe kendisinin peşinden gitmeyiniz.
İlâhî emirlerin tümüne uyup yasaklardan da uzak durduğunu gördüğünüzde ise ona inanın, ardından gidin. Ama emirleri çiğneyip yasaklardan kaçınmadığını görürseniz ondan uzak durun.”
(İmâm Şaranî, Selef-i Sâlihîn’in, Evliyâullah’ın Yüce Ahlâkı, s.6-7)