Hadîs-i şerîfte: “Size gecesi gündüzü gibi parlak olan bir yol bırakıldı. Başka tarafa sapan helâk olur” buyuruldu. İbni Mes’ûd (r.a.) buyuruyor ki: Resûlullâh (s.a.v.)’in bu dünyâdan ayrılma zamanı yaklaşmıştı. Aişe (r.anhâ) validemizin evinde toplandık. Bize bakıp gözleri yaşardı: “Allâhü Teâlâ size iyilikler versin, ömür versin, rahmet etsin. Size Allâhü Teâlâ’dan ittikayı ve ona itaat etmeyi vasiyyet ediyorum. Ayrılık yaklaştı. Allâhü Teâlâ’ya, Sidretü’l Müntehâ’ya, Cennetü’l Me’vâ’ya kavuşacağım. Ehl-i Beytimin erkekleri beni yıkasın. Bu üzerimdeki elbisemle kefenlesinler veya isterlerse hulle-i yemânî ile kefenlesinler. Yıkayıp kefenledikten sonra beni bu divanımın üzerine koyunuz. Bu yatağımın olduğu yere gömersiniz. Sonra beni bir müddet yalnız bırakarak dışarı çıkarsınız. Benim namazımı önce habîbim Cebrail, sonra Mîkâil, sonra İsrafil, sonra Melekü’l-mevt askerleri ile beraber gelip kılarlar. Sonra grup grup girip namazımı kılınız” buyurdu. Firâk, ayrılık sesini işiten Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.) sesli olarak ağladılar. “Yâ ResûIâllah! Sen Rabbimizin Resûlüsün, aramızda ışık, işlerimizde sultansın. Eğer bizi bırakıp gidersen ne yapacağımızı kime sorar, kime müracaat ederiz” dediler. Resûlullâh (s.a.v.): “Size gecesi gündüzü gibi olan geniş bir yol bıraktım. Biri konuşan, öteki susan iki vaiz bıraktım. Konuşanı Kur’ân-ı Kerîm, susanı ölümdür. İşlerinizde bir müşkiliniz otursa Kur’ân ve sünnete başvurursunuz. Kalbleriniz karardığında ölüm hallerini hatırlayıp ibret alırsınız”buyurdu. Bundan sonra Resûlullâh (s.a.v.) daha çok başı ağrıyordu. Zaten on sekiz gündür hasta idi. Ashâb-ı Kiram ziyârette bulundular. Sonra bir Pazartesi günü, Hâkk Teâlâ, Habîbine ölümü tattırdı. Peygamber oluşu (bi’seti) de pazartesi günü idi. Hz. Alî (r.a.) yıkadı. Fadl bin Abbas (r.a.) ki amcasının oğlu idi, su döküyordu. Salı veya çarşamba gecesi, gece yarısı Hz. Âişe (r.anhâ)’nın hücresine, odasına defnedildi. (Seyyid Alizâde, Şir’atü’l İslâm)