Ramazan-ı Şerif orucunun farz olduğuna dair ümmetin icma’ı vardır. Bütün bunlardan dolayı orucun farz oluşunu inkâr eden İslâm dairesinden çıkar. Alâuddin Ebû Bekr b. Mesud El-Kâsânî, Bedâyiu’sSanâi’ fi Tertibi’ş-Şerâi’ isimli eserinde, orucun farz olmasının; Kitap, Sünnet, İcma ile sabit olduğu gibi, aklen de sabit olduğunu söylemiş ve sözlerine şu şekilde devam etmiştir: “Oruç ibâdeti Allâhü Teâlâ hazretlerinin verdiği nimetlere şükretmeye vesiledir. Şöyle ki; oruç, kişiyi yemekten, içmekten, cinsi münasebetten men eder. Hâlbuki bunlar nimetlerin en üstünde olanlarıdır.” Belli bir zaman bu nimetlerden istifade edememek kişiye nimetlerin kıymetini bildirir. Bundan ötürü oruç, nimetlerden istifade eden kişiyi bu nimetlerin hakkını şükretmekle ifa etmeye sevk eder. Nimete şükretmek hem aklen hem de şer’an farzdır. Oruç ayetinin son kısmı da bu söylediklerimize işaret etmektedir: “…Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allâh’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara s. 185) Kezâ oruç, takvâ sebebidir. Zira oruç tutan kişi, Allâhü Teâlâ Hazretlerinin rızasını istediği için bir de elem verici gazabından korktuğu için, mubâh olan şeyleri terk etmeye boyun eğer. Böylece haram olan şeylerden yüz çevirmesi kolaylaşır. Buna göre oruç, Allâh (c.c.)’un yasak etmiş olduğu şeylerden sakınmaya yani takvâ sahibi olmaya sebep olmuştur. Allâhü Teâlâ Hazretlerinin yasak ettiği şeylerden sakınmak farzdır. Bakara sûresi 183. Âyet-i Kerimesi’nin son kısmı buna şöyle işaret etmektedir: “Umulur ki korunursunuz. (Sualli-Cevaplı İslâm Fıkhı, c.3, s.307