Orta Çağ’da Türkler, bulundukları yerdeki siyasi ve ekonomik istikrarsızlık ve buna mukabil İslâm halifelerinin istikrarlı yönetimi ve bilginleri himaye etmelerinden dolayı yavaş yavaş Asya Kıtası’nın orta bölgelerinden güneye doğru inmeye ve 8. yüzyıldan itibaren İslâmiyet’e girmeye başlamışlardı. Müslüman olan Türklerden birçok bilim adamı çıkmıştır. Bunlardan ilki, Türk bilim adamı Hârezmî’dir. Milattan sonra 750 yılı sıralarında, Hazar Denizi’nin doğusunda, Hârezm kentinde dünyaya gelmiştir. Tarihte cebir üzerine yazılmış ilk müstakil kitabın yazarı Hârezmî’dir. Ayrıca, bugünkü “cebir” terimi de, Hârezmî’nin bu kitabından gelir. Kitâb el Muhtasar fî el-Cebr ve’l-Mukâbele biçimindeki kitabın adında bulunan el-cebr kelimesi Latinceye çevrilirken “algebra” biçimini almış, böylece günümüzdeki cebir terimi ortaya çıkmıştır. Bir diğer büyük Türk matematikçi Abdülhamid ibn Vâsî ibn Türk, 9. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. İbn Türk de Hârezmî de cebir konusunda oldukça erken tarihlerde birer eser kaleme almışlardır. Her ikisinin de Türk oluşu, özellikle de Orta Asyalı oluşları, Orta Çağ İslâm Uygarlığında Orta Asya’nın önemli bir yeri olduğunun en büyük göstergelerinden birisidir. Bir diğer Orta Asyalı bilgin, el-Fergânî’nin (ölümü 861’den sonra) de hayatı hakkında pek bilgi yoktur. Bugün Özbekistan’da bulunan Fergana’da doğmuştur. Astronomi ve matematik alanlarındaki çalışmalarıyla bilim tarihinde yer alan Fergânî’nin Abbasilerin hizmetinde çalışmış olduğu bilinmektedir. Bir diğer bilgin ise 940-998 yıllarında yaşamış Horasan’da, Herat ile Nişabur arasında bulunan Bûzcân kasabasında doğan Ebü’l-Vefâ el-Bûzcânî’dir. Dönemin önde gelen astronom ve matematikçisi olmuştur. Yapmış olduğu gözlemlerle bulduğu parametreleri Batılı astronomlar uzun süre kullanmışlar, astronomiye yaptığı bu katkılardan dolayı Ay’ın kraterlerinden birisine onun adını vermişlerdir.** (Prof. Dr. Melek Dosay Gökdoğan, Keşf-i Kadîmden Vaz’-ı Cedîde İslâm Bilim Tarihi ve Felsefesi, s.167-170)