Nuh (a.s.), bir şey yediği zaman, “Elhâmdülillâh!” derdi. Bir şey içtiği zaman, “Elhâmdülillâh!” derdi. Bir şey giydiği zaman, “Elhâmdülillâh!” derdi. Bir şeye bindiği zaman, “Elhâmdülillâh!” derdi. Bunun için, Yüce Allâh, ona şükredici bir kul ismini vermiştir. Nuh (a.s.), vefatı yaklaştığı sırada yanına toplanan oğulları Sâm, Ham ve Yâfes ile bunların oğullarına, bir takım tavsiyelerde bulundu. Yüce Allâh (c.c.)’a ibâdete devam etmelerini, onlara emretti. Ayrıca, oğlu Sâm’a şunları söyledi: “Ey oğulcağızım! Kalbinde zerre ağırlığınca şirk olduğu halde, kabre girme! Çünkü Allâh (c.c.)’un huzuruna müşrik olarak gelen kimse için, bir delil yoktur. Ey oğulcağızım! Kalbinde, zerre ağırlığınca, kibir bulunduğu halde, kabre girme! Çünkü Kibriya, Yüce Allâh’ın Ridâ’sıdır. Ridâ’sı hakkında çekişen kimseye, Allâh (c.c.), gazâb eder. Ey oğulcağızım! Kalbinde zerre ağırlığınca rahmetten ümid kesmiş olarak kabre girme! Çünkü dalâlete düşmüş kimseden başkası, Allâh (c.c.)’un rahmetinden ümid kesmez. Ben, sana vasiyetimi söylüyorum, sana iki şeyi emrediyor ve seni iki şeyden de nehyediyorum. Sana Kelime-i Tevhid (Lâ ilâhe illallâh) emrediyorum. Çünkü yedi kat göklerle yedi kat yerler, bir terazi kefesine ve “Lâ ilâhe illallâh” kelimesi de, diğer bir kefeye konulsa; bu, onlardan ağır gelir. Eğer yedi kat göklerle yedi kat yerler, uçsuz bucaksız bir çember olsalar, “Lâ ilâhe illallâh” ve “Sübhânallâhi ve bihâmdihî” kelimeleri, onları kırar. Çünkü bunlar, her şeyin duâsıdır ve halk bunlarla rızıklanır. Seni şirkten ve kibirden nehyediyorum. Gücün yeterse, kalbinde, şirkten ve kibirden hiçbir şey bulundurmamağa çalış!” (M. Asım Köksâl, Peygamberler Tarihi, c.1, s.105-107)